Hep aynı notu geçiyorum ama lütfen oy vermediğiniz bölümlere bir göz atıp verin allah aşkına ben düzen takıntısı olan bir manyağım bölümler çok dağınık duruyor😭 iyi okumalar👀❤️
***
Nefes alırken boğulmanın ne demek olduğunu ilk kez öğrenmiştim. En son annemi toprağa gömdüğümde bile bu kadar çırpınmamıştım nefesimle. Onu sonsuz bir yere yolladığım için yıllarca kendimi avutmayı iyi başarmıştım. Şimdi kendimi teselli edecek hiçbir açıklamam yoktu kalbime. Yüreğime yüklediğim karşılıksız bedeller yüzünden kendimi suçluyordum. Kalbim bana neden daha iyi birini seçmediğim için hesap sorup duruyordu. Cevabım yoktu, kalbimi susturamazdım.
Değer vermediğim hiç kimsenin ihaneti bir damla yaş döktüremezdi bana. Kimsenin gidişi nefesimi kesemez, canımı sıkamazdı. Gidiyorsa suç kendindeydi. Ama şimdi aynı şekilde avutamıyordum kendimi. Acı çektikçe ona ne kadar çok değer verdiğimi anlayıp kendime daha çok kızıyordum. Böyle olmamalıydı diyordum kendime. Sonra böyle oldu, sen sebep oldun diye bir karşılık veriyordum.
İçimde başlattığım tartışmaların sonu yok gibiydi. Cornelius'a döneli iki gün olmuştu. İki gündür de başa çıkamıyordum zihnimdekilerle. Kafamın içinde durmadan kendimle ve Chanyeol ile kavga ediyor, bir yere varamayınca ağlayıp içimi döküyordum.
Uyku uyuduğum yoktu, çaresizlik günden güne bedenimi ele geçiriyordu. Kral erken gelişimi sorguladığında ona hiçbir cevap verememiştim. Zaira ne yaşadığımın farkındaydı, bu yüzden krala uygun bir bahane sunmuştu benim için. Günlerdir de benimle konuşmaya çalışmıyordu. Kendi halimden eser yoktu ama benimleydi. İyi ya da kötü, yine günün sonunda kendimleydim.
Bugün döneceklerini bildiğim için pencerenin kenarından bir an olsun ayrılmamıştım. Öylece gitmeme izin verdikten sonra geri dönüp ne yaptığını merak ediyordum. Turnuvalara kaldığı yerden devam etmiş miydi? Kazanmış mıydı? Zaferini Hana ile güzel bir gece geçirerek kutlamış mıydı mesela? Arada bir engel olmaktan çıkmıştım, bütün bunlar için tamamen özgürdü artık.
Saraya döndüğünde neler olabileceğini az çok tahmin edebiliyordum. İlk işi kral ile konuşmak ve anlaşmayı sonlandırmak olacaktı. Sonra Minseok ve Jongin'le beraber Meldreth'a dönmemiz için baskı yapacaklardı. Eğer şanslıysak ve eğer Chanyeol'ün tüm o dokunuşlarında ufak bir anlam vardıysa bizi bağışlarlardı. En iyi ihtimalle savaş bayrağı çekilirdi. Savaşmaya ufak bir mecalimiz bile yoktu. Meldreth'ın sonunu kendi ellerimle getirmiştim. Gidince bu başarımı kutlamam gerekiyordu.
Dalgın bir şekilde pencereyi izlerken kapımın tıklatıldığını ve aniden açıldığını duyunca panikle yerimden sıçramış, korkuyla kapıya bakmaya başlamıştım. Chanyeol'ün yanında birkaç muhafızla odama dalmasını beklerken Minseok'un endişeli halini karşımda görmek ölesiye rahatlatmıştı beni. Beni görür görmez şükredercesine nefes vermiş, koşar adımlarla yanıma gelip boynuma atlamıştı.
"Baekhyun..." Özlemle fısıldadı adımı ve kemiklerimin üzerine ağırlık verircesine sımsıkı sarıldı. "Çok korkuttun beni," dedi. Geri çekilip elleriyle yüzümü avuçladı ve beni kontrol etmeye başladı. "İyi misin? Yaralanmadın değil mi?" Korkuyla yanaklarımı öyle sert sıvazlıyordu ki bunu fark etmesi için çabalamamıştım. Bedenim iyiydi ama geriye kalanlar hakkında konuşmam zaman alırdı.
"Ne zaman geldiniz?" Uzun zaman sonra ilk defa konuştuğumu sesimin boğuk çıkmasından anlamış, öksürerek boğazımı temizlemiştim. Ellerini bedenimden ayırdığında güç ararcasına etrafa bakındım ve arkamdaki sandalyeye oturdum. Hemen karşıma bir sandalye çekip yerleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]
FanfictionBen on krallığın onuna da tek başıma ve silahsız bir şekilde meydan okuyabilecek kadar deli, kendi halkını vergi artışı nedeniyle grev için galeyana getirecek kadar gamsız, turnuvalardan turnuvalara koşup prensleri birbirine düşürecek kadar korkusuz...