Bölüm 3:
Kalbinin Sesi🌼
*
Yanlış yapmaktan kaçarken, başka bir yanlışa sürüklenmek benim bahtsız kaderimdi.
Ne zaman bir şeyden kaçsam, daha büyük bir boka batıyordum.
Dün gece hissettiğim yanlış hislerin üzerini örtmek için, karşımda duran Emir'i öpmüştüm.
Şaşırmıştı. Ama bu şoku üzerinden çabuk atmış olmalı ki, bu kez o beni öptü.
O, beni heyecanla öperken, ben hiç bir şey hissetmiyordum.
O an; yaptığım şeyin, ne kadar yanlış olduğunu çok geç anladım.
Ve bundan, nasıl dönecektim bilmiyorum.
Eve doğru yürürken telefonum çaldı. Meyra arıyordu.
“Bebeğim!” Dedim heyecanla.
Telefonun ucunda güldü. “Senin şu canlı sesini nasıl özledim, anlatamam!”
“Bende seni çok özledim.” İçimden ‘keşke burada olsaydı’ diye geçirdim.
“Ne yapıyorsun? Nasıl gidiyor okul, staj.. en önemlisi Emir ile nasıl gidiyor?”
“İyiyim. Okul iyi. Staj iyi. Emir ile de iyi gidiyor.”
“Hâlâ öyle takılıyor musunuz?” Alt dudağımı ısırıp, omuzumu sokaktaki duvara yasladım. “Sakın acele karar verme Zehre. İlk adımı atmadan önce düşün. Üzülmeni istemiyorum.”
Sanırım bu uyarıda geç kalmıştı. Gerçi dinler miydim onu da bilmiyorum. Meyra her zaman beni uyarırdı. Ama ben yine de bildiğimi okuyor olurdum.
“Öyle bir şey yaptığım yok.”
“Güzel. Niyeyse yanlış yapacakmışsın hissine kapılıyorum.”
Bir şey anlamasın diye güldüm. “Geçmiş hatalarımı artık görmezden gelemez misin? Çünkü ben unuttum bile.”
“Mümkünse unutma Zehre.” Diye yalandan azarladı beni. “Yanlışlarını hatırla da bir daha aynı hatayı yapma. Emir’i iyice tanımadan, hislerinden emin olmadan bir şey yapma.”
“Merak etme. Ben iyiyim. Asıl sen nasılsın?”
“Ben.. iyiyim..” Bu duraksamaları biliyordum. ‘İyiyim’ derken bile ‘kötüyüm’ diye bağırıyordu sesi.
“Yakışıklı çocuklar var mı?” Diye sordum onu güldürmek için.
“Zehre..”
“Hep doğrucu olmak zorunda değilsin. Ben üniversiteye gittiğimde, kendimi düşünemiyorum.”
“Sen de hep, arkadaşlarının aklını çelmeye çalışan kötü arkadaş olmak zorunda değilsin.”
“Bu huyumdan vazgeçmeyeceğim biliyorsun.” Diye güldüm. “Eğlenmeni söylüyorum.” Orada yalnız başına acı çektiğine emindim. Hatta gece yatağında ağlayarak uyuduğunu bile bilirdim.
“Diğerlerine ayak uyduramayacağım kesin.” Dedi. “Görüşürüz Zehre. Kapatmam lazım. Seni çok öpüyorum. Lütfen kendine dikkat et.”
“Sende. Kendine iyi bak.”
🌼
Günlerdir köşe bucak kaçıyordum.
Kadir abiyle denk gelmemek için ilk önce apartmanı dinliyor, öyle çıkıyordum.
Emir ile ise onu öptüğümden sonra görüşmemiştim.
Karmaşık duygular yaşıyordum. Ama sonsuza kadar hiç bir şeyden kaçamazdık.
Fotoğrafçının önünde Emir'i dikilirken gördüm. Ellerini kot pantolonunun cebine sokmuş bana bakıyordu. Ebediyen bundan kaçamazdım.
“Halil abi ben dışarıdayım.”
Dışarı çıktım ve ağır adımlarla ona yaklaştım.
“Seni burada görmeyi beklemiyordum.” Dedim.
“Başka çare bırakmadın.” Derin bir nefes alıp verdim. “Zehre ben yanlış bir şey mi yaptım?”
“Hayır.”
“Görüşmek istememenle öpüşmemizin bir ilgisi var mı?”
“Hayır.”
“O zaman neden o günden beri, benimle görüşmek istemiyorsun?”
“Görüşmek istemediğimi nereden çıkarıyorsun?”
“İki hafta geçti Zehre.” Dedi net bir sesle. “Gitmek için günler öncesinden sözleştiğimiz tiyatroya bile gelmedin. Bir bahane uydurdun.”
“Hastaydım. Bunun için üzgün olduğumu söyledim.”
“Zehre..” Yutkundu. “İlk önce sen beni öptün. Şimdi de benden kaçıyorsun.”
“Haklısın. Özür dilerim.” Saçlarımı kulağımın arkasına alıp ensemi sıktım. “Ben bir hata yaptım. Bu ilişkiye hazır olduğumu düşündüm.”
“Erken olduğunu mu düşünüyorsun, yoksa başlı başına bir hata olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?”
Dudağımın iç kısmını ısırdım. “Bilmiyorum.” Gözlerimin dolmasıyla göz bebeklerimi gökyüzüne diktim. “Ben karman çorman duygular yaşıyorum..” Alt dudağımın titrediğini hissettim.
Aklımda sürekli Kadir abi dolaşıp duruyordu. Ve, aklımı kaybedecek gibi hissediyordum. Bu sinir bozucuydu. Sanırım, sinirlerim boşalmıştı.
Emir omuzlarımdan tutup beni yavaşça kendine çekti. Bana sarıldı. Ellerimi sırtına koydum. İçimi çektim.
“Hazır hissetmiyorsan sorun değil.” Saçımı narince okşadı. “Elimi ne zaman tutmaya hazırsan o zaman tutarsın.”
Emir, benim için doğru kişiydi. İlk kez doğru kişiyi bulduğuma inanıyordum.
Doğru kişiyi, yanlış zamanda bulmuştum.
Berbat bir gerçek vardı.
Benim aklımda da, kalbimde de, Kadir vardı..
🌼
Bir türlü kalbimin yönünü Emir’e çevirmeye çalışıyordum. Bu yüzden onunla konuşup, bu akşam canlı müziği olan kafeye götürmeye karar verdim.
Baştan itiraz etti. Ama ona çoktan yer ayırttığımı söylediğimde kabul etmek zorunda kaldı. Sanırım bana karşı mesafesini korumaya çalışıyordu. Kesinlikle ona hak veriyordum.
Günlerden Cuma idi. Ekin ve Ezgi’yle okuldan dönerken, bir taraftan sohbet ediyorduk.
“Bu akşam bir yerlere gidip otursak mı? Canım hiç evde durmak istemiyor.” Dedi Ezgi.
Ayakkabımın ucuna bakarak “Ben yokum,” dedim. “Bu akşam Emir ile dışarı çıkacağız.”
Ekin sırıttı. “Bakıyorum aranız iyi.”
“Aramızı iyi tutmaya çalışıyorum.” Dedim dilime hakim olamadan.
“O ne demek?” Diye sordu Ezgi.
“Yani..” diye geveledim. Adımlarım duraksadığında onlarda durdu. “Emir tam istediğim bir profil. Eğlenceli, komik, benim gibi kafasına eseni yapıyor, yakışıklı.. Ama bir türlü kalbimi ona doğru veremiyorum.”
“Ama onunla birlikteyken çok mutlu olduğunu söylemiştin. Hatta senin için sevinmiştik. Yeniden aşık olduğunu düşündük.” Dedi Ezgi, Ekin'den onay alarak. Ekin de onaylayıp başını salladı.
Kadir'i söylemek dilimin ucuna kadar geldi.
Ama söyleyemedim.
“Belki de kendimi bir ilişkiye hazır hissetmiyorum.” Hızlıca dudaklarımı ıslattım. “Belki de bir daha üzülmekten korkuyorum.” Bıkkın bir nefes verdim. “Neyse boş verin beni. Eve gidip duş falan alacağım.”
Gideceğim sırada Ekin kolumu tuttu. “Zehre sen iyi misin? Bak.. Emir ile görüşmek zorunda değilsin. Kalbinin sesini dinle. Kendini bir ilişkiye adamak için henüz erken olabilir. Bu gönül işinde acele etme.”
Umursamaz bir tavırla güldüm. “Merak etme Ekin. Acele ettiğim falan yok.”
Eve girdiğimde çantamı yatağın üzerine attım. Arkadaşım bana kalbimin sesini dinlememi söylüyordu. Ama kalbime her ses verdiğimde, Kadir abinin yüzü canlanıyordu zihnimde.
Dişlerimi sıktım.
Dolabımdan birkaç ay önce annemin doğum günümde aldığı beyaz göbeği açık bluzumu çıkardım. Altına siyah palazzo pantolonumu çıkardım.
Birkaç saat sonra evden çıkmaya hazırdım.
Odamın kapısını aralamam ile birlikte abimle yüz yüze geldim. Çatılmış ama aynı zamanda donuk bakışlarıyla beni süzdü.
“Nereye gidiyorsun sen?”
“Kızlarla dışarı çıkıyorum abi.” Sırıttım. “Sen? Spora mı?”
“Evet.” Banyoya girecekken tekrar duraksadı. “Dikkat edin.”
“Merak etme.”
Soru sormadı. Bu aralar bana ilişmiyordu bile. Evden çıkmak için acele ettim. Emir beni mahallenin girişinde bekliyordu.
Mekana girerken Emir sahiplenici bir tavırla elini belime yerleştirdi. Duvar dibindeki masaya geçtik.
Gayet sıradan bir şekilde vakit geçiriyor ve eğleniyorduk. İki kız ve bir çocuk gelip kendimizi kaçırana kadar.
“Emir?” Dedi esmer kız şaşırmış bir sesle. “Yeni kız arkadaşın mı?”
Emir tereddüt etmeden “Evet,” dedi. Ama yanımda gerildiğini hissetmiştim.
Kaşlarımı kısa bir an çatıp gülümsedim. “Merhaba.”
“Melis ben.” Diyerek elini uzattı. Elini sıktım. Arkadaşlarını gösterdi. “Görkem ve Hazal.”
Görkem rahat bir tavırla elindeki birayı masamıza koydu. Ağzımda sakız gibi bir şey vardı çevirip duruyordu. “Dostum sizin masada takılsak sorun olur mu?”
Emir dudaklarını aralamadan Melis “Neden sorun olacak?” dedi. “Biz onun arkadaşlarıyız.”
Hazal, Görkem’in bıraktığı bira şişesini alıp dudaklarına götürdü. “Uslu uslu duracağız. Söz.”
Melis, Emir’in diğer yanına geçti. “Kaç ay oldu görüşmeyeli?”
“Bilmem.” Dedi Emir.
“Sekiz ay oldu Emir.” Dedi. Biraz kızmış gibiydi. “Bu kadar mı nefret ettin benden?” Emir yan gözle bana bakıyordu. “Hiç bir görüşmeye gelmiyorsun.”
“Melis yeter. Bizi rahatsız ediyorsun şuan.” Emir bana doğru eğildi. “Başka bir yere gidelim mi?”
“Olur.”
Melis önümüzü keserek gitmemizi engellemeye çalıştı. Kızın gözlerinden alev çıkıyordu sanki. Öylesine öfke doluydu.
“Nereye ya? Daha yeni eğleniyorduk.” Yanına diğer kız arkadaşı Hazal da geldi. İkisi gözleriyle beni tehdit ediyordu.
Emir beni arkasına alarak korumaya çalıştı. “Görkem, kız arkadaşını geri çek.”
Görkem ise hiç oralı olmayarak dirseğini masaya dayadı. Sakızını çiğnemeye devam etti. “Kız meselelerine karışmam.”
Sinirlenmiştim. Emir’in koluna dokunup, hafifçe yana geçtim. “Derdiniz ne sizin?”
Emir “Zehre,” diyerek beni tekrar arkasına almaya çalıştığında ona engel oldum.
“Bir derdimiz yok.”
“İyi.” Dedim sert bir tavırla. Ardından bir adım üzerlerine yürüdüm. “Şimdi çekilin önümden.”
Melis dilini ağzının içinde yuvarlayarak yanındaki arkadaşı, Hazal'a baktı. Küçümseyici bir tavırla bana döndüğünde öfkeyle üzerine yürüyüp omuzlarından sertçe ittim.
“Sana çekil dedim!” Diye bağırdım. Geriye savrulup arkadaki masaya çarptı.
Hazal şaşkın şaşkın bakarken, Melis sinirle doğruldu. Üzerime yürüdüğünde Emir, kolunu onun beline dolayarak durdurdu.
“Yeter Melis!”
Çantamı masadan alıp hızla çıkışa yöneldim.
Kapıdan çıktığım gibi bir sigara yaktım. Birkaç saniye içinde Emir yanıma geldi.
“Zehre..”
“Kimdi onlar?”
“Arkadaşlarım.. pek onlarla takılmıyorum diye sinirlendiler sanırım.”
“Melis?” Diye sorduğumda duraksadı.
“Arkadaşım.”
“Ya bırak..” Yüzümü buruşturdum. “Kız basbayağı eski sevgilindi işte. Niye yalan söylüyorsun?” Sinirle sigaramı dudaklarıma götürdüm. Emir sıkıntıyla nefes alıp verdi. “Sana soru sordum.”
“Ben bunu hoş karşılamazsın diye düşündüm.”
Sigara tuttuğum elimle onu işaret ettim. “Asıl ben bunu hoş karşılamadım! Abi doğruyu söylemek bu kadar mı zor? Ne olacaksa olsun amına koyayım, yeter ki doğru söyle!”
“Zehre biraz fazla tepki vermiyor musun?”
Sigaramdan hızlı bir nefes çektim. “Fazla mı tepki veriyorum? Benden eski sevgilini saklıyorsun. Bana onu hala sevmediğini de söyleme ayrıca.”
Neden bu kadar sinirliydim bilmiyorum.
“Doğru söylememi mi istiyorsun?” Sinirle gözlerimi çevirip sigaramdan bir duman daha aldım. “Senden hoşlanıyorum Zehre.” Demesiyle gözlerimi ona çevirdim. “Melis'i öğrenirsen, benden uzaklaşacağını düşündüm.” Dudaklarımı ısırdım. “Ya sen?” O da bir sigara yaktı.
“Tamam. Sana doğru söyleyeceğim.” Sigaramı kısa bir an dudaklarıma götürdüm. “Seninle vakit geçirmekten keyif alıyorum. Sadece bu kadar. Daha fazlası için çabaladım, ama sanırım bunu yapamayacağım.” Alt dudağımın iç kısmını ısırdım. “Galiba başkasını sevdiğim için, yüreğim bir başkasını kabullenemiyor.”
Sanki Emir ile, bağlantımı koparmak için uğraşıyor gibiydim.
Şaşırdı ama fazla belli etmemeye çalıştı. Omuzlarını kaldırıp indirdi.
“Anlaşılan aramızdaki her şey buraya kadardı.”
“Yani..” Bıkkın bir şekilde omuz silktim. “Aşktan yana şansım yok.” Ardından dertli dertli sigaramdan son bir nefes çekip, izmariti yere atıp üzerine bastım.
“Evet..” Dedi yüzüme bakarak. “Hayatımın en kötü randevusu oldu bu.”
“Emin ol, ben daha kötülerini yaşadım.” İkimizde sıkıntıyla içimizi çektik. “Sana iyi eğlenceler. Ama Melis’i bir daha düşün.” Gider ayak yaptığım espriyi anlamış ve gülümsemişti.
Taksi durağına ilerlerken saatime baktım. Onu yirmi geçiyordu.
Taksinin arka kapısını açıp oturduğumda derin bir nefes alıp verdim.
Ne olacaksa olsun. Artık daha fazla saklamayacaktım.
‘Kalbinin sesini dinle.’
Ekin’in sesi kısa bir an kulaklarımda çınladı.
“Nereye kardeşim?” Orta yaştaki taksici arabaya bindi.
“Alaz Restoran.”
Sadece dakikalar sonra restoranın önündeydim.
Bakışlarımı tabelada gezdirdim. Restoran adının altında; ‘A&A 1987’ yazıyordu.
Merdivenlerin önünde öylece dikilmiş büyük restorana bakıyordum. Kalbim duracak gibiydi. Böylesine hiç heyecanlandığımı hatırlamıyordum.
İlk kez, kalbimin sesini dinleyerek buraya gelmiştim. Ben, umursamadan aklımdakini yapan biriydim.
Onu görme düşüncesi bile beni strese sokmaya yetmişti. Sanım içeri girmeden bir sigara yaksam iyi olacaktı. Çantamı aralamamla kapatmam bir oldu. O zaman sigara kokardım.
Çantamın sapını sıktım. Derin bir nefes alıp basamakları çıkmaya başladım.
Belki de en büyük hatama doğru yürüyordum.
Cam kapıyı aralamamla şık giyimli bir adam bana “Hoş geldiniz,” dedi.
Adımlarım kendiliğinden hareket ediyordu.
Gözlerim bir yandan Kadir'i ararken, bir yandan restoranı inceliyordu. Hiç sevmemiştim. Çok nezih bir ortamı vardı. Yüksek tavandan, uzun sarkıtmalı aydınlatmalar iniyordu. Hem eskitme hem modern tarzdaydı.
Önüme dönmemle birlikte garsonun omzuna çarptım. Elindeki tabağı son anda tuttu. Ama tabakta özenle dizilmiş et ve üzerindeki bir ot devrilmişti.
Garson kızgınlıkla bana döndü.
“Ne yapıyorsun be kızım?! Önüne baksana.”
“Çok pardon!” Diye şirin bir tavırla sırıttım. “Ama bak dökülmedi.” Telaşla tabağı işaret ettim. Pahalı bir yemeği ödemekten kurtulmuştum en azından!
Sinirle soludu. “Şefin tabağını mahvettin..” Kendi kendine söylenerek geldiği yöne döndü.
Rahat bir nefes alıp verdim. Ucuz yırtmıştım.
Arkaya doğru giden bir garsonu durdurdum.
“Pardon? Ben.. Kadir Akdemir'e bakmıştım.”
“Şuan müsait değil.” Diyerek beni başından savmaya çalıştı.
“Kendisi nerede şuan?”
“Mutfakta. Ama sizinle şuan görüşemez.”
“Peki.” Dedim.
Gözden kaybolmasını izledim. Ardından arka tarafa doğru ilerlemeye başladım. ‘Mutfak’ yazan kapıyı ittirdim. Neredeyse bir düğün salonu kadar büyük bir mutfak görmeyi planlamıyordum. Gözlerimi şaşkınlıkla açmıştım. Bir sürü çalışan vardı.
Kadir de onların arasındaydı.
Önündeki tezgaha eğilmiş büyük bir dikkatle, elindeki cımbızla o değişik otu koyuyordu. Bitirdi ve etin yanına bir sos döktü.
Doğruldu ve “Hazır!” diye bağırdı. Ellerini birbirine vurarak arkasındaki tezgahta çalışanlara baktı. “Hadi! Biraz hızlı!”
“Tamam şef!”
Bembeyaz önlüğüyle göğsünü gerdi. Kalbim maraton koşmuş gibi atıyordu. Ona söyleyeceklerimden korkmuyordum. Sadece deli gibi heyecanlıydım. Ne tepki vereceğini tahmin bile edemiyordum.
“Hazır şef!”
Kadir bu mutfağın şefiydi.
Tabağı alan garson beni fark etti. Bu az önce çarptığım garsondu!
“Senin ne işin var burada?” Dedi kızgınlıkla. “Buraya girmek yasak. Başıma başka bir bela açmadan çık buradan hemen.”
Kadir beni fark etmişti.
İki adım yaklaşıp “Zehre?” dedi şaşkınlıkla. Ciddiyim. Düz duvara toslamış kadar şaşkındı.
“Merhaba.” Dedim sesim içime kaçmış gibi.
Kadir yaklaşıp garsonun omuzuna dokundu. “Bir şey mi oldu?” Kaşları telaşlı bir edayla çatıldı. Her hareketinde bayılacak gibi hissetmem normal değildi.
“Hayır.” Dedim hemen. “Ben.. seninle bir şey konuşmaya geldim.”
“Önemli bir şey olmalı. Yani seni burada görmek aklıma gelmezdi.” Hafif bir tebessüm edip kapıyı işaret etti. “Gel. Şurada konuşalım.”
Kapıyı itip geçmemi bekledi. Hemen arkamdaydı. Bana yakın olması hoşuma gitmişti.
Duvar kenarında, ufak kare masaya kalçamı yasladım. “Ben şey soracaktım..” Ne geveliyordum ben? “Staj için bir ödev aldım.” Yalan. “Bir mesleği fotoğraflayarak anlatmam gerekiyor. Benim aklıma da ilk sen geldin.” Hızlıca dudaklarımı ıslatırken, kalçamı biraz daha kaldırıp masaya oturdum. “Yani şef olduğunu bilmiyordum.. Mutfak üzerine bir çalışma yapacaktım. Ama anladığım kadar buna vakit ayıramayacak kadar yoğunsun.”
İki dakikada iyi sıktım.
Amacım onu daha çok görmek, daha yakın olmaktı.
“Fotoğraf çekerken işime pek engel olacağını sanmıyorum.” Diye gülümsedi.
“Yani kabul ediyor musun?” Fotoğraflarını çekebilmem için iyi bir fırsat yaratmıştım.
“Tabii. Ama bunun için buraya kadar gelmene gerek yoktu.”
Dudağımın iç kısmını ısırdım. “Ben aslında sana bir şey daha soracaktım.”
“Sor bakalım.” Hafifçe tebessüm ederek kollarını göğsünde birleştirdi.
“Ben.. sana isminle hitap etmek istiyorum.” Anlamamıştı ve hafifçe kaşlarını çatmıştı. “Sadece Kadir, dememin bir sakıncası var mı?”
“Aslında ben böyle şeylere takılmam. Ama ben abinle aynı yaştayım Zehre.” Tekrar ufak bir gülümseme belirdi dudaklarında. “Bu nereden çıktı anlamadım.”
Ve dilimin ucuna geleni, düşünmeden söyledim.
“Çünkü; sana aşığım.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ansızın Aşk
Teen FictionBaşına buyruk, ayran gönüllü, korkusuzca her şeyi dile getiren kızımız Zehre; hiç aklına gelmeyecek birine gönlünü kaptırır. Üst kat komşusu, abisinin yakın arkadaşı Kadir.. Zehre, dünya yansa umuru olmayan, her şeyden çabuk vazgeçen, hatalarının üz...