Bölüm 5:
Fotoğraf🌼
🎵 Dedublüman - Çözemezsin
*
Kurstan çıktığım gibi sigaramı ateşlemiştim.
Geçen hafta Kadir beni buraya bırakırken, arabadaki ufak tartışmamız tekrar kafamın içinde tekrarlandı.
Atmaya devam ettiğim mesajlardan da pes etmeyeceğimi anlamış olmalıydı. Ama o günden beri de onu göremez olmuştum.
Resmen burnumda tütüyordu yeşil gözlüm..
Hava kararmaya yüz tutmuştu. İzmaritimi atıp üzerine ayağımı basarken tekrar hareketlendim. Eve gidip ılık bir duş alıp yatmayı düşünüyordum.
Yoldayken Meyra aramış, neredeyse eve varana kadar arkadaşımla konuşmuştum. Bana türlü türlü nasihatler veriyordu. Kadir'den onunda haberi vardı. Sürekli onu rahat bırakmamı, olayları akışına bırakmamı söyleyip durdu.
🌼
Ertesi gün, Ezgi'de kahve içiyordum.
Sigara paketimi çıkarıp masaya attım. Ezgi şaşkın gözlerle bana baktı.
"Yeter artık.." diye mırıldandım. "Öğrenecekseniz öğrenin. Gizli saklı içmekten bıktım."
"Sen yoksa hiç bırakmadın mı?"
"Bırakmıştım.. Nasıl olduğunu anlamadım. Bir baktım parmaklarımın arasında." İçimi çekerken pakete uzanıp bir dal sigara çıkardım.
"Ne zamandan beri Zehre?" Diye sordu Ezgi. Sanki cevabı biliyormuş gibiydi.
"Asım gittiğinden beri."
Ezgi bir kahve fincanına bir de bana baktı. "Yıllardır seni tanıyorum. Çocukluğumuz birlikte geçti ama bazen seni yeni tanıyormuş gibi hissediyorum Zehre." Sigaramı yakışımı izledi. "Asım'ı kolayca unuttuğunu söylüyorsun ama, onun gidişi seni nasıl yıktıysa, bu illete başladın." Dedi kızgınlıkla. "Sen biri yüzünden kendine zarar veremezsin."
"Onun gidişi beni yıkmadı Ezgi." Hızlıca dudaklarımı ıslattım. "Ben sadece.. beni bıraktığı için öfkeliydim." Ezgi kaşlarını çattı. "Kimse beni terk etmemişti."
"Saçmalık."
"Değil." Başımı hafifçe salladım. "Bana gittiğini söylediğinde, büyük bir şok geçirdim. Onu elbette seviyordum. Ama aşık değildim." Kahvemi yudumladım. "Kendimi ona yalvarırken buldum. Bu yüzden ona değil, kendime öfkeliydim. Bir şey bulup kalmasını istedim. Ama o ısrarla kalamayacağını söyledi. Uzaktayken ilişkimizi yürütebileceğimizi düşündüm. Sağlıklı olmayacağını söyledi. Tüm ihtimalleri kapattı. Ben deliye döndüm. Ve aklımda hep 'Beni sevseydi, kalmak için bahane arasına gerek olmazdı. Kalırdı,' düşüncesi dolanıp durdu. Ve ben, ona sevilmediğim halde yalvardım. Kendimden nefret ettim."
Ezgi uzanıp bileğimi tuttu ve okşadı. "Seni seviyordu Zehre."
"Belki.. Belki o da benim gibi aşık değildi. Sadece seviyordu işte."
"Ya Kadir abi?" Ezgi sakince doğrulup gözlerini bana dikti. "Ya ona da aslında aşık değilsen? Sırf seni reddediyor diye yine hırs yapıyorsan?"
Adı geçince bile dudaklarım kıvrıldı. "Bu farklı."
"Yapma Zehre." Diyerek güldü. "Her zaman aynı şeyi söylüyorsun; bu farklı! Aslında değil. Sana söylüyorum; başın derde girecek. Bence ondan uzak durman gerekiyor."
Herkes aynı şeyi söylüyordu. Ama kimse ne hissettiğimi bilmiyordu.
Akşam eve geldiğimde babam, Uraz ile boyama yapıyordu. Annem ise mutfakta oturmuş dizisini izliyordu. Ufak televizyonu mutfağa koyduğundan beri ondan mutlusu yoktu.
Beni fark edince başını kapıya doğru uzatıp "Hoş geldin Zehre," dedi.
"Hoş bulduk anne." Mutfağın hemen yanındaki kapıdan içeri baktım. Babamın bir gözü televizyonda bir gözü önlerindeki boyama kitabındaydı.
Babam gözünü televizyondan ayırmadan "Kızım geldiğine göre kahve içerim," dedi.
"Sana da merhaba baba."
"Anandan hayır yok. Ne anlıyorlar şu diziden bilmem." Diye hayıflandı kava sesiyle.
Annem mutfaktan bağırarak cevap verdi.
"Sen maçtan ne anlıyorsan onu!"
Babam başını hafifçe salladı. "Kulağı da burada ama."
Uraz ile birlikte kıkırdadık. "Ellerimi yıkayıp üzerimi değiştireyim, yaparım şimdi."
İşim bittikten sonra mutfağa girdim. Anneme kahve isteyip istemediğini sorduktan sonra, hepimize kahve yaptım.
Annemin kahvesini önüne bıraktıktan sonra tepsiyle mutfaktan çıkmak üzereydim. O anda karşımdaki dış kapı açılıp abim içeri girdi.
"Abi!" Dedim heyecanla. "Ne oldu sana?!"
Yanağı çürümüş, yakası ve saçı dağılmıştı.
Hemen başını çevirip, bana yüzünün diğer yanını çevirdi.
"Yok bir şey." Dedi düz bir sesle. Kapıyı örttü.
Annem sandalyeden fırladı. Babam kapıdan. Hepimiz holde durmuş abime bakıyorduk.
Babam "Ne oldu lan sana?" diye sordu.
Annemden telaşla yanımdan geçerken koluma çarptı ve kahveler hafifçe döküldü. Tepsiyi hemen tezgaha bıraktım. Annem abimin kollarına yapıştı.
"Oğlum ne oldu?!" Sesindeki paniği anlatamazdım.
"Anne yok bir şey." Abim aynı şeyi tekrarlasa da, annem abimin suratını çevirip morluğu görür görmez iç çekti.
"Kavga mı ettin sen?"
"Ufak bir yol kavgası." Diye geçiştirdi abim. "Önemli bir şey değil yani. Duşa gireceğim ben."
Abim odasına girene kadar arkasından baktık.
Annem elini dudaklarına bastırdı. "Bu çocuk Meyra gittiğinden beri böyle. Ben gidip konuşacağım Filiz'le. Karşı çıkmasınlar bu çocuklara."
Babam, "Ne diyeceksin Yasemin?" dedi. "Saçmalama Allah aşkına."
"Bu çocuklar birbirini seviyorlar Sezai!" Dedim annem sessiz olmak adına dişlerini sıkarken. "Erman'ın halini görmüyor musun?"
"Görüyorum. Önceden aklı başına gelseymiş. Korkaklık yapmayıp gelip bize söyleseymiş o zaman. Ben konuşurdum Hüseyin'le. Şimdi bitmiş bir mevzuyu nasıl gidip insanlara söyleyeceksin?"
Annem öfkeyle soludu. "Ah Sezai ah!" Mutfağa geri girdi.
Babam ellerini kaldırdı. "Yine ben suçlu oldum."
🌼
Okuldan gelir gelmez duşumu alıp hazırlanmıştım.
Fotoğraf makinemi kontrol ettikten sonra çantasına geri koydum ve evden çıktım.
Taksiye bindim ve Alaz Restorana gitmek istediğini söyledim.
Onun yanına gittiğimi bilmek bile beni heyecanlandırıyordu. Bir haftadır yüzünü görmemiştim. Oysa her gün ya sesini duyar ya da kendisini görürdüm. Sanırım benden kaçıyordu.
Neyse ki; ödev bahanem restorana gitmem için geçerli bir sebepti.
Dakikalar sonra kendimi restoranın önünde dikilirken buldum.
Son görüşmemiz biraz tatsız geçmişti ve beni görünce ne tepki vereceğini kafamda kurup duruyordum. Şundan emindim; beni kesinlikle kovacaktı!
Daha fazla beklemeden içeri girdim.
Derin bir nefes aldım ve verdim.
Mutfağın yerini daha önce öğrendiğim için doğruca o koridora yürüdüm. Biri beni kolumdan tutarak durdurduğunda heyecanla ona döndüm.
Bu yine aynı garsondu. Benden nefret ettiği her halimden belliydi.
"Yine mi sen? Ne istiyorsun?"
"Kadir Akdemir'i görecektim ben.."
"Meşgul." Dedi direk.
"Geldiğimi söylersen eminim bana vaktini ayıracaktır." Tatlı tatlı gülümsedim.
Bıkkın bir nefes verdi. "İyi. Koridorda bekle. Kimsenin ayağına dolanıp da tabakları mahvetme."
"O bir kere olur." Diye sırttım. O gülmediğinde dudaklarım düz bir çizgi halini aldı.
Arkasından mutfağa gidişini izledim. Ama geri dönmesi sadece saniyeler sürmüştü.
"Kadir Bey şuan sizi göremezmiş. Dediğim gibi; kendisi yoğun biri." Gidecekken kolundaki gömleği tuttum.
"Ama bana bir konuda yardım edeceğine söz vermişti. İki dakika ben girsem?"
"Olmaz!" Dedi kararlılıkla.
"Bak oraya girene kadar çığlık atarım."
Yapabilir miyim diye öyle bir yüzüme baktı. Bir de nezih mekanda gözlerini gezdirdi.
"Çok ilginç bir kızsın.." Kendi kendine mırıldanıp mutfak kapısına yaklaştı.
"Bunu iltifat olarak aldım."
Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. "Benim izin verdiğimi söyleme."
Sırıtıp kapıyı araladım.
Tezgahların ortasına geçtim. Buradan Kadir'i çok net görebiliyordum. Domatesleri seri bir şekilde doğruyordu. Yüz ifadesi çok ciddiydi. Normalde böyle biri değildi.
Domatesleri tavaya attı. Tavayı sallayıp tekrar ocağa koydu. Kalbim mideme baskı yapıyordu. Kasılıp gevşiyordu.
Ve beni fark etti.
Anında kaşları çatıldı. Yanındakine devam etmesini söyleyip tavayı gösterdi. Adımları ağırca bana doğru gelirken, dizlerimin titrediğini hissettim.
"Ne arıyorsun burada?"
Beni gördüğüne memnun değildi.
"Ödevime yardımcı olacağını söylemiştin."
Dudaklarını birbirine bastırırken burnundan soludu. Kolumu tutarak beni koridora çıkardı.
"Yapmayacağım." Kararlılıkla başını salladı. "Şimdi beni rahat bırak."
"Söz vermiştin!"
"Hayır vermedim."
Omuzlarımı hızlıca kaldırıp indirdim. "Öğretmenime çoktan söyledim. Bana yardım edeceksin."
"O zaman başka birini bul." Diyerek ellerini açtı.
"Bulamam. Ön hazırlık yaptım bile. Sadece fotoğraflar kaldı." Fotoğraf makinemin çantasını işaret ettim. "Seni rahatsız etmeyeceğim. Sadece fotoğraf çekeceğim." Ellerimi kaldırıp "Yemin ederim," dedim. Duraksadı.
"İkna olmadım."
"Rahatsız olduğun an beni kovabilirsin. Söz, itiraz etmeden gideceğim."
Düşündü.
"Ayak altında dolaşmak yok." Kaşlarını çattı. "Sesini bile duymayacağım. Mutfakta olduğunu bile unutacağım."
"Anlaştık." Kocaman sırıttım.
O ise halinden hiç memnun değildi. Omuzlarını düşürerek mutfak kapısını itekledi. Onu heyecanla takip ettim. Çantamı kenara bırakacağım zaman bana doğru döndü.
"En ufak bir şeyde seni kovarım."
"Anladım." Diye mızmızlandım.
Kadir işinin başına dönerken, bir gözünün üzerimde olduğunu hissettirerek bana baktı. Ama ben, fotoğraf makinemi çıkarıp, hazırlamakla meşguldüm.
Kadir bir tezgahın başına geçerken etrafa kısa bir göz gezdirdim. Bir çok aşçı vardı. O an beni fark eden genç bir kadın gülümsedi. Bende ona gülümsedim.
Kadir'e gözlerimi çevirdim. Bir yandan ellerine bakarken yan gözle de beni kontrol etmeyi ihmal etmiyordu.
Fotoğraf çekmeye ilk ondan başladım.
Makinemi ona odakladım. Ciddi yüz ifadesini bozmadan bir poz yakaladım. Makinemi gözümün önünden indirirken ona doğru baktım. O hayatımda gördüğüm en mükemmel adamdı. Hayran hayran gülümsedim.
Çektiğim fotoğrafa bakıp bir tane daha çekmek için tekrar odak yaptım. Bu kez onu ellerini tirbuşona silerken yakaladım. Ve bana bakarken..
Bir köşede durmuş, sesim çıkmadan sadece fotoğraf çekiyordum. Yaptığı tabakları da fotoğraf çektim. Işığı yakaladım ve net tabak fotoğrafları yakaladım.
Kadir'in tava salladığını fark ettiğimde hemen kameramı ona çevirdim.
Çektiğim fotoğraflara bakarken, Kadir'in hep yüz ifadesinin ciddi oluşuna söylendim.
"İşini ciddiyetle yapan, yakışıklı bir şef. Bunu kesinlikle sloganımda kullanmayacağım."
Dudaklarımı birbirine bastırıp oynatırken çektiğim fotoğraflara göz atıyordum. O anda bir adamın sesini omzunun üzerinden duymamla yerimde sıçradım.
"Bunlar çok güzel fotoğraflar."
Arkamı döndüm. İyi giyimli bir adam bana gülümsüyordu. Üzerinde siyah yeni olduğu belli olan ince bir kazak vardı.
"Ah.." dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. "Teşekkür ederim. Öyle kendi çapımda çekmeye çalışıyorum."
"Gerçekten güzeller."
"Siz gerçek fotoğrafçı görmemişsiniz." Diye kendimle dalga geçtim.
Adam kısa bir kahkaha attı. Bembeyaz dişleri vardı. Güldüğünde göz kenarlarında çizgiler belirdi. Yaşı neredeyse otuza yakın olmalıydı.
"Bakabilir miyim?" Dedi nazik bir sesle.
"Tabii." Fotoğrafları gösterirken Kadir'in fotoğrafının daha çok olduğunu fark ettiğinde utangaç bir edayla gülümsedim.
"Anlaşılan ilgi alanın Kadir şef. Tabaklar değil."
"Yo." Dedim kısaca. "Yemekleri kimin yaptığı da önemli." Ellerimi pantolonunun arka cebine soktum. Utanmış mıydım ben? "Siz de onun kadar iyi yapar mısınız? Çok beğendiyseniz sizin de fotoğrafınızı çekerim." Omzumu silktim. Bana sadece güldü.
O da buranın şefi falan olmalıydı. Bu mutfağa bir şef yetmezdi bence.
"Akın Bey.." Dedi Kadir yanıma sokulurken. "Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk. Bu küçük hanım kız arkadaşınız mı?"
Kadir'den önce ben "Keşke!" diyerek iç çektim.
Akın Bey gülerken Kadir de güldü. "Şaka yapıyor." Dedi.
"Hayır yapmıyorum." Dedim ciddiyetle. "Ondan hoşlanıyorum." Kadir'i işaret ettim.
"Zehre.." Diye uyardı beni. "Kusura bakmayın. Yakın bir arkadaşımın kardeşi. Ödevi için birkaç fotoğraf çekecekti. Bittiyse gidebilirsin Zehre."
"Hayır bitmedi. İstediğin gibi sesimi çıkarmadan bir köşede fotoğraf çekiyorum işte."
Akın Bey "Sorun yok Kadir Bey," dedi. "Küçük Hanıma da sizin spesiyal menünüzden ikram etmeyi unutmayın. İşinize engel olacağını sanmıyorum, istediği kadar kalabilir." Çıkmadan önce "İyi akşamlar," dedi.
Kaşlarım çatılmıştı. Bu da kimdi?
"Bu kim?"
"Bu restoranın sahibi Zehre." Dedi kızgın olduğunu belli ederek. "Niye çeneni tutmuyorsun ki?"
Bana laf söyledikten sonra tekrar işinin başına döndü. Kötü bir şey dediğimi sanmıyordum. Arkasından gözlerimi devirdim.
Tekrar köşede durmuş fotoğraf çekmeye devam ettim. Birkaç dakika içinde çektiklerimi gezerken, genç bir kadın bana gülümseyerek yaklaştı ve elindeki tabağı arkamdaki tezgaha bıraktı.
"Kadir şefin spesiyali."
Yan gözle Kadir'e baktığımda, gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm. Ardından önündeki soğanı seri bir şekilde doğramaya devam etti.
"Teşekkür ederim." Kıza gülümsedim ve tabağa döndüm. Fotoğrafını çekip, makinemi boynumdan çıkarıp kenara bıraktım.
Üzerine sos dökülmüş bir et yemeğiydi.
Hemen çatal ve bıçağımı alıp yemeye koyuldum. Anında tadından mest oldum. Tabağın her köşesinde ayrı bir lezzet vardı.
Ağzımdaki lokmayı çevirirken tekrar Kadir'e baktım. Ve ona bir kez daha aşık oldum.
Yarım saat sonra gitmek için toparlanmaya başladım. Saatlerdir buradaydım ve Kadir'in çok yoğun olduğunu bir kez daha gördüm. Burada ilgisini çekemeyeceğimi anladım.
Telefonum çaldı ve abimin aradığını görür görmez açtım.
"Neredesin sen Zehre? Saat kaç? Neredesin?"
"Abi bir sakin. Kadir abinin yanındayım." Dedim.
"Ne?" Dedi şaşkınlık içinde. "Ne işin var senin orada?"
"Bir ödev için geldim. Bir mesleği fotoğraflamam gerekiyordu. Kadir abiden rica ettim." Sesimin modu gittikçe düştü. "O da kırmadı beni. Neyse eve geliyorum zaten."
"Anladım.." dedi bu kez sakin bir sesle. "Kadir getirir seni. Bu saatte yollarda tek başına gelme."
Arkamı dönüp kısa bir an Kadir'e baktım. "Yok abi ya. O.. çok yoğun. Henüz eve gideceğini sanmıyorum."
"Bekle ben konuşayım, olmadı ben gelir alırım seni."
"Gelip alsan? Koca gün dışarıdaydım, yoruldum. Bir an önce eve gelmek istiyorum."
"Tamam bekle."
Telefonu kapandıktan sonra, çantamı toparladım. Sırt çantamı sırtıma alıp, makinemin çantasını çapraz astım. Yanımdan geçen kıza gülümseyerek "İyi akşamlar," dedim.
Kadir alnını kaşıyarak yanıma geldi.
"Yarım saat daha bekle. Birlikte gideriz."
"Gerek yok taksiyle giderim." Niyeyse hayli yorulmuştum. Bacaklarım ağrıyordu.
"Zehre.. Erman ile konuştum. Seni getireceğimi söyledim. Yarım saat kadar daha bekle. Çıkacağım."
"Peki. Dışarıdayım o zaman."
Mutfaktan çıktım. Restorana bir kez daha göz attım. Gerçekten büyük bir yerdi. Sonra hemen önüme döndüm. Bir kaza daha yaşamak istemezdim.
Restoranın önüne çıktığımda, merdivenin en kıyısına duvar dibine oturdum. Uykum açılır belki diye bir sigara yaktım. Hava iyice kararmıştı.
Sakinlikle bitirdiğim sigaramın izmaritini söndürüp, duvar dibinde bıraktım. Bir süre içeri girip, dışarı çıkan insanları izledim. Kaç dakika geçmişti emin değildim. Ama canım sıkılmıştı. Bir sigara daha yaktım.
Dertli dertli dumanı içime çektim. Kadir'in, istediği kadın tipinden çok uzaktım. Küçük sevimli bir kızdım ben. Onun istediği; olgun, güzel ve güzel giyimli kadınlardı. Bense olgunluktan çok uzak, hala oyun oynamaya bayılan biriydim.
Sigaramdan bir nefes daha aldım. O sırada parmaklarının arasından, biri sigaramı çekip aldı.
Başımı kaldırdığımda Kadir'i gördüm. Kaşları çatılmış, elinde benim sigaram ile bana bakıyordu.
"Bu ne?!" Diye sordu hiddetle.
"Neye benziyor?"
"Yeter bu kadar!" Sigaramı aynı hiddetle kenara attı. Ardından parmağıyla beni işaret etti. "Bunu Erman'a söyleyeceğim!"
"Anlamıyorum. Herkes içiyor da, ben içince neden suçlu oluyorum?"
"Çünkü biz zaten kurtulamıyoruz!" Ardından yüzünü buruşturdu. "Neden böyle şeylere özeniyorsunuz ki?"
Yavaşça ayağa kalkarken gülümsedim. "Sanki kendisi kullanmıyor?" Diyerek ondan bahsettim.
Çantamın köşesinden sigara paketimi çıkardım. Kaşlarını çatmış ne yaptığımı izliyordu. Ona paketten bir sigara çıkarıp uzattım.
"Dalga mı geçiyorsun benimle?" Dedi.
Hızlıca öteki elimde duran pakete uzandı. Ondan hızlı davranıp, elimi kaçırdım. Ve tek çıkardığım sigarayı dudaklarımın arasına koydum.
Kadir, onu da sinirle kavrayıp parmaklarının arasında kırdı ve yere fırlattı. Başka bir tane daha çıkaracakken tekrar paketimi kavramak istedi ama ben yine kurtardım. Çok sinirlenmişti.
"O paketi çöpe atacağımı biliyorsun."
"Biliyorum." Dedim rahatça. "Bende o yüzden vermiyorum."
"Ver şunu.." Dişlerini sıkarak kolumu kavradı. Arkama uzandığında bedenimi ona doğru yaklaştırdım.
"Bir kere öpersen veririm." Yaramaz çocuklar gibi gülümsedim.
Ama onun ciddi yüz ifadesi hiç bozulmadı.
Tekrar bir hamle yaptığında, bana daha çok yaklaştı. Yüzümü ona doğru kaldırdığımda, çenesine değdi değecek olan dudaklarımı aralayıp kapadım. Derin bir nefes alıp yutkundum. İçimde inanılmaz bir heyecan vardı.
Kadir yüzünü bana doğru eğdiğinde kısa bir an duraksadı. "Saçmalama Zehre." Diyerek hafifçe geri çekildi.
"Sadece ufak bir öpücük." Diye direttim.
Gergin dudaklarını birbirine bastırışını izledim.
"Sen ne dediğini bilmiyorsun." Ve benden iyice uzaklaştı.
Arkasından onu takip ettiğimde cebinden sigarasını çıkarıp hızlıca ateşledi.
"Bugün değil ama bir gün." Dedim. "Bir gün beni kendi isteğinle öpeceksin."
"Yine saçma sapan hayaller kurup konuşma ne olur."
Adımlarımı hızlandırdım ve yanında yürümeye başladım. "Çalışırken içmiyorsun." Dediğimde bana baktı. Elindeki sigarasını işaret ettim. "Hiç görmedim."
"Hijyen olmak zorunda. O yüzden kullanmıyorum."
"O yüzden, işini yaparken bir o kadar gergin ve ciddisin." Diye gülümsedim.
Arkasında Nissan Qashqai yazan otomobile yaklaştığımızda Kadir sigarasını yere atıp arabanın kapısını açtı. Yan kapıyı açıp yanına oturdum.
Arabayı çalıştırmadan önce bana baktı.
"Bak Zehre. Bu iş oldukça canımı sıkmaya başladı haberin olsun." Direksiyonu sıkarken parmak boğumları beyazladı. Bu karanlıkta çok net görebiliyordum. "Seni ne restoranda görmek istiyorum ne de ayağımın altında dolaşmanı istiyorum."
"Neden hiç ihtimal vermiyorsun?" Bedenimi hafifçe ona doğru döndürdüm. "İkimize?"
"Çünkü ihtimal vermeyecek kadar olanaksız bir şey bu." Dedi. "Sende kendini daha fazla küçük düşürme." Kadir arabayı çalıştırdı.
"Aşkının peşinden koşmak, ne zamandır küçük düşmek oldu?" Kaşlarım çatılmıştı.
"Zehre bence sende kendini kandırıyorsun. İçinde olan bu şey, aşk değil." Dedi bıkmış bir ses tonuyla.
"Sen aşka olan inancını kaybetmişsin." Dudaklarım kısa bir an büzüldü. Ardından gülümseyip tekrar arkama yaslandım. "Ama merak etme, sana bu inancı tekrar kazandıracağım."
"Boşuna uğraşma." Sıkıntıyla nefes alıp verdi. "On yedi yaşındaki bir çocuğa daha fazla çenemi yormayacağım."
"Birkaç ay sonra on sekizime gireceğimin altını çizerim."
"Hâlâ gözümde çocuksun. Bir şey fark etmeyecek." Umursamaz bir tavırla omzunun üzerinden bana bakıp tekrar önüne döndü.
"Anladım. Olgun kadınlardan hoşlanıyorsun." Dudaklarımı ısırdım. "Ama bende bazı yerlerde olgun davranabiliyorum." Kaşlarımı kaldırıp omuz silktim.
Küçük bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Zehre. Ben olgun derken; gerçek anlamda olgun kadınlardan bahsetmiştim. Benden birkaç yaş büyük olan kadınlardan."
Kalbim ciddi anlamda kırılmıştı. Benden on yaş, belki on beş yaş büyük kadınlardan hoşlanıyordu!
Boğazım düğümlendi. Sertçe yutkundum.
"Ama aşka inanmıyorsun."
"Ben öyle bir şey zaten beklemiyorum." Tekrar bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Çünkü bana yatakta istediklerimi veriyorlar. Sadece bu kadar."
Göğsümün ortasında inanılmaz bir baskı hissettim. Sanki kocaman bir taş oturmuştu üzerime. Derin bir nefes aldım. Ama nefesim, ciğerlerime ulaşamıyordu sanki.
Onun, bir başkasına dokunduğunu düşünmek bana acı veriyordu.
"Şurada durur musun? İneceğim." Titreyen dudaklarımın arasından kelimeler sakince dökülmüştü.
Nefes alıp verişini duydum. Ona bakamadım. Gözlerimi ona çevirmekten korkuyordum. Genizlerim yanıyor, boğazım sıkılıyordu.
Kadir sessizce arabayı durdurdu. Ve ben daha fazla konuşmadan arabadan inip yürümeye başladım. Zaten mahalleye kadar gelmiştik. Daha birkaç adım attım. Yanımdan arabasının geçtiğini duyduğumda ayaklarım durdu.
Aniden nefes alamıyormuşçasına derin bir nefes aldım. Bunu birkaç kez tekrarladım. Ciğerlerim aldığım nefesi reddediyordu.
Sigaramı çıkardım ve dudaklarıma götürdüm. Ateşlediğim an derin bir duman çektim. Ciğerlerimi, aldığım temiz havayı reddediyor diye cezalandırıyordum.
Yanaklarımın ıslandığını hissettim. Ağlıyordum. Ağladığımı bile fark etmemiştim.
İçimde inanılmaz bir sancı vardı.
Yaşlı gözlerimi gökyüzüne diktim.
Ve gözyaşlarım içinde sigaramdan bir duman daha aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ansızın Aşk
Genç KurguBaşına buyruk, ayran gönüllü, korkusuzca her şeyi dile getiren kızımız Zehre; hiç aklına gelmeyecek birine gönlünü kaptırır. Üst kat komşusu, abisinin yakın arkadaşı Kadir.. Zehre, dünya yansa umuru olmayan, her şeyden çabuk vazgeçen, hatalarının üz...