Yeni bölümle herkese merhabalar canlar!
Bildiğiniz üzere, kitabı yayından kaldırmıştık. Ve bu bölümü, yani 19. Bölümü vote sayısını dolmasını beklerken, aksilik sonucu kitabı kaldırma kararı aldık. Başımıza böyle bir olay geldi amma, 20. Bölüm şuan her türlü badireler rağmen burda. Keyifli okumalar dilerim.
Bizimle beraber olduğunuz için var olun.İyi ki!
Vote verip yorum yapmayı unutmayın canlarım.
Bilmediğimiz bir patikanın eteklerinde asılı kalır mıydı hayaller? Kalırdı. En çok hayaller asılı kalırdı bir köşede. Gerçekleşmeyeceğinden ziyade, buna engel olan bir kader vardı. Kader bizim planlarımıza göre ilerlemediğini bileli çok oluyordu. Beklemediği anda yediği darbelerle, kaderin acımasızlığına bağırır. Ve insan tam o anda dur der kendine. Dur ve bırak. Gelişine bırakmak lazım bazen.Birşeyleri bırakmak ve hayatı akışıyla yaşmak.
Durduğu kapının açılmasıyla, gürültü yükseldi. Tiz sesle birlikte Melek tuttuğu eli sıktı. Azad, kapıyı açan Ahmet abisine gülümsedi. İçini saran öyle bir kasvet vardı ki; dağı taşı toprağa çevirecek cinstendi. İçi öyle bir yanıyordu ki kalbini hissetmiyordu. Aldığı nefes ondan kopuyor cansız bir bedenle kalıveriyordu. Uzun zaman olmuştu gelmeyeli. Ara sıra gelse de pek ugaramazdı evlerine. Oysa şimdi yanında bir kadınla dönmüştü. Hiç beklemediği bir andı ki bu an; hem şaşırtıcı hem de nefes kesiciydi. Geldiği dönem o kadar güzeldi ki, Her yer baharın izleriyle dolmuş, hava ısınmıştı. Tatlı bir meltem esiyordu ağaçlar arasında. Ağaçlar yeşermis, çiçekler tomurcuk açmıştı. Kırmızı, narçiçeği renkliydiler.
"Hoş gelmişsiniz ağam!" Bağıran Ahmet kahyayı duyan evin çalışanları, dışarı çıkmışlardı. Tüm Urfa, merak ediyordu Azad Ağa'nın karısını. Merak edilecek kadar övmüşlerdi Meleği. Güzelliği daha Urfa'ya gelmeden dillere düşmüştü. Kızlar bahçeye çıkıp, kapıya yaklaşınca meleği gördüler. Görür görmez, evin yıllardır çalışanı olan Zühre, zılgıt çaldı. Diğer kızlarda onunla beraber, çaldı. Melek şaşırsa da, gülümsemişti. "Allah nazardan korusun hanımağam. Gelininiz çok güzel." Dedi Zühre, Dilan'a hitaben. Dilan, göğsü kabarır şekilde, adımladı, oğlu ve gelinin yanına. Bir yanı öyle bir havalardaydı ki, diğer yanının gerçeği altında eziliyordu. Ama başı her daim dik, her daim asiydi.
Bir zamanlar Urfa'nın dilinde meşhur olan güzelliği, at teperinde, silahla atış yarışlarında geçmişti. Burda, asi ve boyun eğmez bir görünümü vardı. Ağa kızı olarak dünyaya gelmesi de buna sebepti. O hem ağa kızı, hemde Urfa'nın ileri aşiretlerin vârisi olan Cemal ağayla evlenmiş, gelin ağa olmuştu bu topraklara. Şalını diğer tarafından eksik olmayan aile yadigarı buronşuyla, dizlerinin altında biten kalem lacivert keten eteği, beyaz gömlek ve eteğinin takımı olan lacivert ceketiyle, harikuladeydi. Kemik rengi şalı, siyah gözlerine çektiği sürmeyle İstanbul'da olduğundan daha farklı bir görüntü vardı. Urfa'da daha farklıydı Dilan. Çünkü o da bilirdi; burda adımlarını sağlam atmazsan itikleneceğini. Hep, adımları kendinden emin ve sağlamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARETİM SENSİN
Teen FictionO gece konuşulan, anlaşılan hiç bir şey gerçekleştirilmemeliydi. Ama gerçekleşti. Gerçeklere kör olan gözleri, ailesinin kalbine doğru hedef aldığı kurşun sayesinde öğrendi Melek. Çok güvendiği dağ yıkıldı ve altında kaldı. Kendini hiç bilmediği...