38. Bölüm: 'Acı'

641 54 179
                                    


Merhaba!

Bölüm biraz gecikti, kusura bakmayın canolar.

Bu aralar okul yüzünden çok yoğunum umarım bu gecikmeleri anlayışla karşılarsınız.

Şimdiden anlayışınız için teşekkür ediyorum ve iyi okumalar diliyorum ❤️

❄️

1 hafta sonra...

Zihnimin kıvrımlarından yükselen yanık koku, kalbimin çehresinde tüterken, altları mor gölgelerle damgalanmış ela renkli gözlerimi bir saniye olsun topraktan ayırmıyordum. Siyaha dönük, kahverengiyle örtüşmeyen ama kahverengiye sadık kalmaya çalışan saçlarım esen rüzgarla birlikte yanaklarıma çarpıyor; bazen görüş alanını kapatıyorlardı. Her soluğumda boğazımdan aşağıya inen acıya o kadar odaklanmıştım ki görüş alanımın saniyelik kapanması umrumda değildi.

Babamın gömüldüğü kara toprağı izlemek,  umrumda olan tek şeydi.

Acıyı ilk defa damarlarımda dolaşan kanın pıhtısında, ruhumun aynasında, zihnimin en derinliklerinde hissediyordum; babamın bana karşı bir parça merhametinin olmadığını bilen tarafımdı en çok bu acıyı çeken...

Babamın bana göstermediği merhametin toprağa karışmasına üzülüyordu.

Babamın toprağa karışmasına üzülüyordu.

Babamın bana göstermediği güzel hisleriyle birlikte toprağa karışmasına ve yok oluşuna üzülüyordu.

Bu üzüntü canımı çok yakıyordu ama yüzümde bir mimik dahi oynamıyordu. En acısı da buydu. İçim cayır cayır yanıyordu, yüzümde tek bir mimik dahi oynamıyordu. O yangına su atan kimse yoktu; çünkü yandığımı kimse görmüyordu.

Ben yanıyordum.

Lütfen biri şu yangınımı söndürsün.

Lütfen.

"Nedim oğlum!" diye feryat eden dedemin toprağa doğru çöktüğünü göz ucuyla gördüğümde onu yerden kaldırmaya çalışanların kim olduğunu algılayamamıştım. Etrafımda birçok olay dönüyordu; lakin algılayabildiğim tek olay, bazı kişilerin babamın üzerine toprak atışları olmuştu. Kürek kullanarak beyaz kumaşa sarılmış bir bedeni toprakla kapatıyorlardı. Benim babamın bedenini toprakla kirletiyorlardı. Oysa benim babam çok temiz bir adamdı; çamuru, kiri, tozu hiç sevmezdi. Şimdiyse... Toprakla birleşiyordu.

Toprakla birleşmeye mahkumdu.

On sekiz yıldır tanıdığım, yalnızca beş sene içinde bana cehennemin en kanlı versiyonunu yaşatan insanın yokluğu; tozlu bir camın arkasından beni izleyen bir canavarın varlığını hatırlatmıştı o an bana. Bahsettiğim canavarın ismi kimsesizlikti.

O yırtıcı canavar, her insanın ensesinde sabırla bekliyordu. Belki günlerce, belki aylarca, belki yıllarca orada bekliyordu ama zamanı gelince... Beklediği yerden bir deprem etkisi yaratarak çıkıyor ve sarsıcı etkilerini insanların kalplerinin en ücra köşesinde bırakıyordu. O canavar beni enselemişti, bir gün herkesi enseleyecekti.

Kimsesizlik...

Yalnızlıkla kardeş olan en acımasız dürtüydü.

En acımasızıydı.

"Nedim!" diye feryat etti toprağa sarılmaya çalışan dedem. "Oğlum! Kalk oradan! Kalk!"

Kalbimde bomba taşıyan bir deprem, içimi sallamaya başladığı an nefesimi tuttum.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin