6.Bölüm: 'Hırçın'

635 56 13
                                    



❄️

Doğru olan şeyi yapmak bazen yanlış sonuçlar doğurur. 'Keşke.' dersiniz insanların sizi yargılayan bakışlarının altında ezilirken. 'Keşke doğru olan şeyi yapmasaydım. Keşke hiçbir şey yapmasaydım.' Ama çoktan doğru olan şeyi yapmışsınızdır ve iş işten geçmiştir. Önyargılı bakışların kurbanı, iyi düşüncelerinizin katilleriyle aynı odada kalmışsınızdır ve en kötüsüde 'Keşke' diye başladığınız ilk anda onlardan biri olmuşsunuzdur.

O halde tebrikler. Doğru olan şeyi savunarak, onlara baş kaldırmak yerine keşkelerin altında ezilmeyi ve iyi düşünceleriniz katilleriyle anlaşmayı tercih ettiniz. Tebrikler, bir hiç oldunuz. Artık çoğu düşünce katili gibi önyargılarınızda güvenle boğulabilirsiniz.

Sizi sizden başka kimse kurtaramayacaktır.


"Allah'ın sosyopatı!" diye bağırdı okulun baş makamlarına kıçını yasladığı için kendini yönetici yerine koymuş olan müdürümüz Adnan bey. "Sosyopat! Akıllanmaz sosyopat!" Sesindeki yıkılmaz sandığı sertliği bana duyurduğu için büyük ihtimalle şu anda bir şeyleri yönetmek, bir düzen oluşturmak, oluşturduğu sikkolik düzenin stabilliğini sağlamak için doğduğunu düşünüyor olmalıydı. Ona göre yöneticilik damarlarındaki kana işlenmişti. Şehirdeki en donanımlı okulu yönetmeye çalıştığı içinde muhtemelen kendini bir şeylerin altından kolaylıkla kalkabilen tiplerden olduğunu zannediyor, bununla yastığa başını koyduğu anda övünüyordu.


Ona kötü bir haberim vardı. Yöneticilik yapmanın yanından bile geçmiyordu. Beynindeki zehirli düşünceler, vücudunu saran önyargı ve bana karşı beslediği gereksiz nefret onu bir aptaldan başka bir şey yapmıyordu. Gerçek anlamda bir aptaldan bahsediyorum. Hakaret nitelikli ya da şaka amaçlı değil. Gerçek anlamda bir aptaldan farkı yoktu.

"Sen kimsin? Benim okuluma dört yıldır yüzme yarışlarında altın madalya getiren, her yıl sınıf birinciliğini alan, bir tane bile disiplin cezası bulunmayan kızın bacağına tekme atıp onu revirlik ediyorsun? Senin ne haddine bunu yapmak?"

Oraya bir şey daha eklememiz gerekiyordu. 'Benim okuluma dört yıldır yüzme yarışlarında altın madalya getiren, her yıl sınıf birinciliği alan, bir tane bile disiplin cezası bulunmayan ama bu sene uyuşturucu batağına düşen kızın bacağına tekme atıp onu revirlik ediyorsun? Senin ne haddine bunu yapmak?' Tam olarak sorusunu böyle sorsaydı, ona cevap verirdim. Ama böyle sormamıştı.

"Sosyopat. Bir de yetmemiş gibi kendi bileğini kendi sıkıp morarttıktan sonra karşıma gelerek 'Bana o saldırdı' diyor."

Hırkamın kapatamadığı sol bileğimde oluşan morluğa gözlerini kısa bir süreliğine indirdi. Aslında hakkını yemeyeyim, bileğimdeki morluk için revirden bir hemşire çağırmıştı. Ama ben hemşireye bileğime göstermemiştim çünkü üzerime iftira atan insanların yardımına ihtiyacım yoktu. Çünkü o insanlara göre bileğimi kırarcasına sıkan kişi Ebru denilen o müptezel değil de bendim. Kendi bileğimi morartana kadar kendim sıkmıştım. Sosyopat olduğum için! "Şu sıfata bak! Hareketlere bak! Bakırköy'e yatırsak yeridir!"

Adnan beyin tükürükleri tabiri caize havada uçuşmuştu. Onun oturduğu deri koltuğu pas geçip büyük mat siyah masasının üstündeki dosya yığınlarına bakarak burnumdan sert bir soluk verdim. Yaklaşık bir saaten beri derdimi anlatmaya çalışıyordum ama beni şu odada dinleyen tek bir Allah'ın kulu yoktu. Ya ben yabancı bir dilde konuşuyordum ki ortamda beş dil bilen hocalar bile vardı ya da konuşuyordum ama kimse beni dinleme zahmetine girmiyordu. Bilmiyorum.

"Derdimi son bir kez daha anlatacağım," dedim birbirine girmiş saçlarımı elimle geriye itekleyerek. "Bugün buraya geldim çünkü ders çalışma isteğim kabarmıştı. Sizin düşündüğünüz gibi kavga çıkarmaya falan gelmedim. Planlı programlı bir şey yoktu ortada." Sandalyelerde oturan hocaların bıkkın bakışları bana kaydığında bakışlarımı önümdeki masada kitledim. Oturduğum koltuğun genişliğine rağmen kendimi aşırı rahatsız hissediyordum şu an.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin