22.Bölüm: 'İyileşme'

604 50 63
                                    


Umarım eğlenceli bir bölüm olmuştur.

İyi okumalar dilerim.

🕊

" 'Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey aynı zamanda felâketinin de kaynağı olabiliyor?' diye soruyor Goethe. Aynı soruyu bende size sormak istiyorum. Bir cevabı olan var mı?"

Edebiyatçı elindeki kitabın sayfasını kıvırıp gözlerini bize çevirdiğinde bakışlarım boşluğa düşmüştü. Aslında sorduğu sorunun cevabı çok basitti ama söylemek bana zor geliyordu. Bugün her şey bana olduğundan iki kat daha zor geliyordu. Uyanmak, hazırlanmak, yürümek hatta ve hatta nefes almak.... Bugün her şey bana çok zor geliyordu. Sabahın köründe gaddar(?) amcam odama baskın düzenleyip beni yataktan iterek kaldırmasaydı ve şeytani kafamda mükemmel bir planım olmasaydı eğer bugün okula bile gelmeyi düşünmüyordum.

Kendimi mental açıdan bitik, fiziksel açıdan yorgun, ruhsal açıdan ölü hissediyordum çünkü.

Bıraksalar tüm gün uyuyabilirdim. Tüm gün!

"Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey aynı zamanda felâketinin de kaynağı olabiliyor? diye soruyorum! Cevap yok mu?"

Ellerimi yanaklarıma bastırıp uyku dolu gözlerle edebiyatçının geleceğimden daha parlak olan highlighterını inceledim. Kemerli burnunun ucu güneş gibi parlıyordu ve kendisi bu görüntüyü çok güzel bulmalı ki bu şekilde halk içine çıkabiliyordu. Bazen sadece kemerli bir buruna ve o burnun IQ'süz sahibine acırsın.

"Hocam ben zaten yıkık bir insan olarak bir ayda sadece bir kerecik mutlu oluyorum. O da iki saniye sürüyor. Bu felâketimi getirecekse de... Başlarım ben böyle işe!" Hemen bir önümde oturan Efe elini savurup sıradaki su şişesini yere düşürdüğünde ona ithafen kıkır kıkır gülen Eylül "Çocuk haklı." dedi ve ağzındaki sakızı arsızca patlattı. "İki saniyecik mutlulukta felâketimizi getirecekse..."

"Eylül çıkar o sakızı ağzından." diyen edebiyatçının sesi keskindi. "Derste sakız çiğnenmez kuralını bilmiyor musun?" Bize olan nefretini yutmaya çalışsa da sesine yansıyan duygularını engelleyemiyordu. "Çıkar o sakızı. Hemen!"

Civciv sarısı saçlarını örmüş olan Eylül örgüsüyle uğraşmayı bırakarak gözlerini devirdi ardından istemeye istemeye ayağı kalktı. Çöp kovasına doğru ilerlerken ona ithafen gülen Alp'in ensesine ve Dolun'un koluna vurmuştu. "Soruyu tekrar soruyorum. Mantıklı bir cevap vermeniz dileğiyle 12\F."

"Hocam Efe uç yiyor!" diye bağırdı Dolun en ön sıradan bize doğru bakarken. Sırıtıyordu. "Bu mide bulandırıcı şartlar altında mantıklı bir cevap veremem ben!"

"Salak salak konuşma be! Hocam yalan söylüyor ya! Ne uç yemesi?" Siyasetçi edasıyla elini savuran Efe ağzındaki uçu çıkartarak sırasına yanaştığında Aykut Elmas denilen adamın vinelarından birini -sırf ders kaynasın diye- yaptıklarını anlamıştım. Ağır çekimde gözlerimi devirerek ofladığım sırada Selim ve Alp onlara bakarak kısık sesle gülüştüler. Onları umursamayan edebiyatçı gergin suratını birkaç saniye bize sergileyip bıkkınca dudaklarını araladı.

"Son bir kere daha soracağım. Cevabınız yoksa kendim cevaplayacağım. Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey aynı zamanda felâketinin de kaynağı olabiliyor?"

Sınıf sessizleşti. Ön sıralarda oturan Eylül ağzına çaktırmadan bir sakız daha atıp gözlerini bizde dolandırmaya başladığında kimsenin cevabı yoktu. En azından ben böyle düşünmüştüm.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin