1.Bölüm : 'Zor'

2.2K 70 60
                                    



Çiseleyen yağmur tüm şehri esareti altına alıp beni kendimle baş başa bırakan gecenin karanlığını avuçlarına gömmüştü.

Yağmur çok geçmeden hızını arttırdığında kulağımdaki kulaklığa dokunarak müziğin ritmini zihnimde döndürdüm.

Müzik beni bu hayata bağlayan tek şeydi.

Hemen yanımdaki cam duvarın gerisinde yağmurdan kaçan insanlar vardı. Islanmaktan hoşlanmayan, yağmurun ritmine uyum sağlayamayan insanların cadde boyunca kaçışmasını izlerken içinde bulunduğum kafenin sıcaklığını tenimde ağırlamıştım.

Önümde duran polisiye tarzı romanın sayfası açıktı. Yaklaşık birkaç dakika önce romanın satırlarında gözlerimi gezdirmiş, hiçbir şey anlamadığımı fark ettiğimde ise sayfayı açık bırakarak müziğe odaklanmıştım. Bu hayatta bir şeylere odaklanmak neden bu kadar zordu ki?

Camın gerisinde koşan insanların yüzlerindeki ifadede gözlerimi gezdirirken omzumdan dürtülmemle birlikte elektrik çarpmışa dönerek önüme döndüm. Kulağımdaki kulaklığımı çıkarmamı işaret eden kadın garsona düz düz baktığımda dışardaki yağmurun şiddetlendiğini karşıdaki cama şiddetle çarpan damlalardan anlamıştım.

Kulaklığımın tekini çıkardım. Karşımda duran kadın garson "Efendim birazdan kafeyi kapatacağız." dedi nazik bir dille. Omzumdan dürttüğü gerçeğini nazikliği yüzünden unutarak başımı sallamakla yetindim, yanımdan uzaklaşmıştı. Birinin bana dokunmasından nefret ederdim. Özellikle yabancı birinin. Gerçi tanıdıklarımın bile bana dokunmasından nefret ederdim. Neden bilmiyorum ama bende böyle bir Allah'ın cezasıydım işte. Temastan hoşlanmayan bir Allah'ın cezası.

Göğüsümden aşağı sarkan beyaz kulaklığı kulağıma geri taktıktan sonra önümdeki kitabı kapatıp siyah sırt çantamın içine koydum. Saat nasıl bu kadar ilerleyebilmişti? Hiçbir fikrim yoktu. Müziğe ve kahveye dalınca bazen zaman kavramını yitiriyordum. Zaten zaman kavramı yitirmek için yok muydu?

Çantamın ön gözünden çıkardığım parayı içtiğim bardağın altına yerleştirip yavaşça ayağı kalktım. Garson kadının gözleri bendeydi. Siyah sırt çantamın kolunu tek omzuma asıp ağır adımlarla kafenin çıkışına ilerlediğimde ayağım geri geri gitmek istiyordu. O eve gideceğim gerçeği ayağımın bile gerilemesine sebep olurken bir de o eve gittiğimde ruhumun hali ayağımdan bin beter oluyordu. Ruhum geriliyordu. Tabii şununda farkındaydım. Eğer o eve biraz daha geç gidersem, ruhumun başına gelecek en kötü gerileme bile zihnimin başına gelecek kötülüklerin yanında en iyi ihtimal kalırdı.


Ben o evden iliklerime kadar nefret etmiştim.


Kafenin cam kapısından dışarıya adım attığım ilk anda kafamdan aşağı bocalayan yağmuru benimsedim. Ensemin altında biten koyu renk saçlarımın yağmur yüzünden daha da koyulaştığına emin olurken siyah montumun şapkasını çekme gereği duymadan caddenin kaldırımında ilerlemeye başladım. Adımlarım temkinli, duruşum her zaman ki gibi dikti. Duruşumun dikliği, adımlarımın ve karakterimin temkinliliği olmasaydı eğer bende şu anda olmazdım. Duruşuma ve karakterime çok şey borçluydum.

Gerçekten çok şey borçluydum.

Ellerimi montumun ceplerine koyup kendimi kulağımda bangırdayan müziğe verirken gökyüzünün grinin tonlarıyla olan dansı yeryüzüne öyle bir yansıyordu ki insan ister istemez huzurla doluyordu. Tabii benim huzurum genellikle kısa sürerdi. On saniye falan.


Montumun iç cebinde çalmaya başlayan telefonumun melodisini kulağımı çatlattığında kaşlarımı çatmamak için büyük bir çaba göstermiştim ama yine boşa gitmişti. Alnımın ortasında oluşan yarığa tüm sinirimi bastırırken yağmur, yürüyüş ve müzik üçlememi bozan kişinin kim olduğunu çok iyi biliyordum o yüzden arayana bakma gereksimi duymadan kulaklığın küçük düğmesine basıp aramayı cevapladım.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin