30. Bölüm: 'İpucu'

517 52 70
                                    


İyi okumalar diliyorum.

Yazım yanlışları için kusura bakmayın. Bölüm bayağı aceleye geldi.

❄️

"Yorgunum, Nevra. Git başımdan."

"Konu bana gelince hep yorgunsun zaten."

Elimdeki izin kağıdına bir bakış atıp mutfağa giren amcamın peşinden gittim. Beni dinlememek için yarım saattir oda değiştiriyordu. Peşinden gittiğimde ise bahanesi 'Yorgunum, bana bulaşma.' oluyor, tek kelime etmeme fırsat vermeden başka odalara girip bir şeylerle ilgileniyordu. Beni yok sayması sinirlerimi bozmaya başlamıştı ama yine de sakin kalmaya çalışıyordum.

"Sadece bir imza atacaksın." dedim mutfak masasının önünde durarak. "O kamp gezisine gitmem için senin imzan gerekli."

"Ne?"

"İmzan gerekli diyorum."

Masaya oturmasada masanın üstündeki sigara paketiyle ilgilenmeye devam ederken "Seni duyamayacak kadar yorgunum." dedi iğneleyici bir sesle ve paketi alarak mutfaktan çıktı.

"Beni son yarım saattir duyamayacak kadar yorgunsan doktora görün derim çünkü bu iş zıvanadan çıkmaya başladı, amca."

"Zıvanadan çıkan tek şey sensin, Nevra."

Sakin kalmayı gerçekten denemiştim.

Buraya kadar!

"Yeter ya!" diye bağırdım arkasından. "Bir saattir peşinde koşuyorum! Ya imzala şunu ya da imzalamayacağım de! Bitsin gitsin!"

"Bağırma bana!"

Dişlerimi sıkarak "Pardon." diye fısıldadım. Beni duymuş muydu? Hiç zannetmiyorum.

Kendi odasının kapısını açtığını işitirken topuklarımın üzerinde dönüp açık mutfak kapısından dışarıya baktım. Yarım saatin ardından ilk defa göz göze geldik. Odasının kapısını açmıştı ama odaya girmemişti; odaya girmek yerine kapı aralığında durmayı tercih etmiş, öfke saçan ela gözlerini suratımda kitlemişti.

"Yaptıklarından sonra bir de ödül babına seni geziye mi yollayayım?" diye tısladı. "Gittikçe hadsizleşiyorsun sen. Kendine gel, Nevra!"

Pekala. Duymak istediğim şeyi duymuştum. En azından peşinden bir saat daha koşmama gerek yoktu. Bana cevabını vermişti.

"Gezi kağıdını imzalamayacaksın yani?" diye sordum emin olmak için.

Kaşlarını çattı. "Tabii ki de imzalamayacağım."

"Sibel'e söylediklerim için verdiğin bir ceza mı bu?"

"Sence?" diye sordu ellerini havaya kaldırıp indirerek.

"Öyle." Uysalca kafamı salladım. "Mantıklı."

Çatık kaşlarıyla beni süzdü. "Sakın geziye gitmek için ısrar etme. Çünkü hiçbir şekilde o izin kağıdını imzalamayacağı..."

"Israr etmeyeceğim çünkü umrumda değil." diye kestim onun sözünü. "Gitmek istemiyordum zaten."

Elimdeki izin kağıdını orta yerinden yırttığımda öfkeli bakan gözleri anlık sekteye uğramıştı ama çabuk toparlandı. Hiçbir şey söylemedim, hiçbir şey söylemedi. Orta yerinden yırttığım kağıdı açık çöp kovasının içine attıktan sonra hızlı adımlarla mutfaktan çıktım ve kendi odama girdim. Amcam hâlâ bana bakıyordu, bakışlarında öfke azalmış gibiydi sanki.

Ne bakışını ne de azalan öfkesini aldırış etmedim; odamın kapısını yavaşça kapatıp yatağıma doğru yürüdüm. Az önce tamamiyle beklediğim şeyler olmuştu. Olanlardan sonra bana kamp gezisine gitmem için izin vermeyeceğini biliyordum zaten. Zorlayıp peşine düşmem hataydı.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin