10. Bölüm: 'Hayal'

577 49 18
                                    



Hiçbir zaman içinde bulunamayacağım mutlu fotoğraflar, asla önünde duramayacağım binalar, adım atma ihtimalimin dahi olmadığı başarıya ulaşan merdivenlerler, binemeyeceğim trenler, alamayacağım biletler, gidemeyeceğim şehirler, sokakta yürürken karşılaşma ihtimalimin bile olmadığı 'iyi' insanlar, asla duyamayacağım sevgi cümleleri, gelmeyecek günler, geçmeyecek yıllar...

Ve asla onarılmayacak kırık bir ruhum vardı.

Bir kişinin neyi yapıp neyi asla yapamayacağını bilmesi zeka seviyesinin yüksekliğini gösterirdi, bana göre. Çok küçük yaşlardan itibaren yapabileceklerimin ve asla yapamayacaklarımın listesini oluşturmuştum. Listemin farkındaydım. Çoğu insan bahsettiğim listenin farkında bile değildi çünkü kendilerini tanımıyorlardı.

Kendileri değil, ruhlarını tanımıyorlardı. Kişiliklerini, karakterlerini, kalplerini, zihinlerinde dönen düşünceleri tanımıyorlardı. Bir düşünce kafasında, şeytan gibi dürtüyor beyinlerini ama onlar düşünceyi tanımak yerine uygulamayı seçiyorlardı. Her defasında!

Tanımak, uygulamak. Tanımadan uygulamak. İşte sıradan ve zeki insanları ayırt edebilen noktalardan biriydi bu. İnsan önce kendini sonra ruhunu sonra düşüncelerini tanıyorsa; O insan zekinin sözlükteki karşılığıydı.

Aksi iddia edilemez.

Bar kavgasının ardından yani son iki gündür aklımda geçen tek şey buydu. İnsanlar kendilerini tanımıyorlardı. Kendini tanıyamayan insanlar bana göre bir başkasınıda tanıyamazlardı. Bir başkasını tanıyamayan insanlar, afallardı. Afallarsa, stabilliğini kazanmak için yanlış düşüncelerin peşinden giderlerdi. Yanlış düşüncelerim peşinden giderlerse ve bir sonuca ulaşamazlarsa da...

Özetle, işin sonunda babam ya da Ebru gibi olurlardı işte.

Yanlış düşüncelerin kurbanı olan, kendini tanımanın t'sini bile çözemiş bir müptezel ya da aynı etkenlere sahip bir alkolik ya da bir akıl hastası olurlardı. Dünyayı daha katlanılmaz hale getiren türden bir şey olurlardı yani. Yeterince katlanılmaz hayatlarımızı daha katlanılmaz hale getiren şeyler...

Akıl hastası haricinde, isteyerek kontrolünü kaybeden insanlardan gerçekten nefret ediyorum. Normal insanlardan ettiğim nefretin iki katını besliyordum onlara.

Aptal orospu evlatları.

İki kaşımın ortasında oluşan yarığa sinirimi gömmeye çalışıp elimdeki sarı stres topunu kısaca sıktım ve odamın en köşesinde bulunan, eşyalardan epeyce uzak kalmış beyaz duvara doğru fırlattım. Top duvara bir kez çarpıp bana geri döndü. Tüylü halının üstünde bağdaş kurarken topu suratıma çarpmadan bir saniye önce yakalayıp yine duvara attım. Bu işlemi sırf stresim geçsin diye bir kaç kere daha yaptıktan sonra tam ayağı kalkacaktım ki odamın kapısının tıklatılmasıyla topu tutup durdum.

"Nevra, benim." dedi Gizem kapının ardından. "Müsaitsen içeri girebilir miyim?" Ah... Hiç olmasa bu evde birileri nezaket ve görgü kuralından haberdardı. Bazılarının aksine.

"Gir."

Kapı tok bir ses çıkartarak açıldı, açıldığı saniyede kapandı. Gizem'in adım seslerini duydum. Temkinliydi. "Neredesin?"

"Yerde."

"Ait olduğun yerdesin, ha?" Yatak başlığımın önünden dolandığında odağıma girmeyi başarmıştı. Sırtımı çalışma masama yaslandırıp tebessüm eden çilli suratına düz bir ifadeyle bakmaya başladım. Beş yaşındaki çocuğun bile giymeyeceği cinsten, çizgi film karakterleri baskılı kırmızı pijamasıyla bana 'ait olduğum yeri' hatırlatması çok komikti. Gülme yetim olsa gülerdim. Kesin. "Takılıyorum sadece sana. Beni öldürecekmiş gibi bakmayı keser misin?"

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin