17.Bölüm: 'Tek başına'

694 55 79
                                    


☂️

Ruhumun etrafını saran prangaların düşüncelerimi dizginlemek için kendime çektiğim bir çit olduğunu biliyordum. Çitin hemen ardından yükselen bir koku vardı. Duş almama rağmen yoğun, tanıdık bir koku burnumun deliklerine doğru yükselip ciğerlerime karışıyordu. Kan kokusu. Vahşi bir hayvan misali kan kokusunu iştahla solurken, bu kokunun ringde bacaklarıma bulaşan kan ile alakası yoktu. Bacaklarımdaki kanı temizlemiştim. Koku, tamamiyle geçmişimden ve katlanılmaz düşüncelerimin açık yaralarından geliyordu; psikolojikti.

Kokuyu soluyabiliyordum.

O koku her yerdeydi.

Her yerde.

Kafamı kaldırıp odamdaki boy aynasına daha yakından baktım. Yansımam kendime bile yabancıydı. İçe çökük duran zayıf sağ yanağımda yumruğun getirdiği küçük bir çürük izi oluşmuştu. Elmacık kemiğimin altında duran izin çehresi kahverengiydi ve dışa doğru hafif pembeleşmeler gözlemleniyordu. Çürük izi o kadar da kötü görünmüyordu. Ama çenemdeki iz için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Sivri çenemin hemen üstüne yediğim yumruk yüzünden oluşan kızarıklığı ne yaptıysam geçirememiştim. Dudaklarımla hemen hemen aynı renkte olan kızarıklık, yüzüme bakınca ilk dikkat çeken noktaydı ve bu hiçte iyi bir şey değildi.

Dikkat çekmekten nefret ederdim.

Çok değil yalnızca beş saat önce o okuldan çıkmış, kimseye görünmeden eve geçmiş, kendimi odama kapatıp kapıyı arkamdan üç kere kitleniştim. Yediğim bokların kapının ardında kalacağını söyleyen tarafıma koşulsuz şartsız inanmıştım. O an inanmak beni rahatlatmıştı.

Saatlerce duşun altında kalırken röportaj sırasında yaptığım şeylerin, kapım kitli olduğundan dolayı peşimi bırakacağını düşünmüştüm. Duştayken sızlayan yaralarım yüzünden böyle aptalca bir düşünmüştüm de işler pek düşündüğüm gibi olmamıştı. Odamın kapısını saatlerdir yumruklayan yumruklayanaydı. Yumruklayanların zirvesini dedem çekiyordu. Evet, dedem eve gelmişti.

Bütün olanları bizim okulda rehberlik hizmetlerinde çalışan bir arkadaşından duymuştu.

Boksa yöneldiğimi, maça çıktığımı, maçı kazandığımı ve geri kalan her şeyide en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti.

Maç sonrası verdiğin röportajdan da maalesef ki haberi vardı. Halamın evli matematik hocamla kırıştırdığını benim anlık bir sinirle verdiğim o lanet olasıca röportajdan öğrenmişti. Kısacası her şeyi bok etmiştim ve dedem şu anda aşağıda terör estiriyordu. Bağırış seslerini gayet net bir şekilde duyabiliyordum. Odam dedemin tok sesiyle sallanıyor, ev inim inim inliyor, yatağımda uzanan kadim dostum Rex bu sesler yüzünden uyuyamıyor ve meraklı gözlerle sürekli beni süzüyordu. Açıklama yapmamı istese de ona açıklama yapma gereği duymamıştım.

Çünkü kendimi çok yorgun hissediyordum.

Hem bedensel, hem mental açından aşırı derecede yorgundum. Bu da yetmezmiş gibi her yerim ağrıyordu. Kendimi savunma amaçlı bloke ettiğim kollarım mosmordu; vücudumdaki ağrının çoğu oradan yükseliyordu. Kollarımı kaldıracak dermanım olmasada bir şekilde duştan sonra altıma siyah bir şort, üstümede kalçalarımı kapatan beyaz yün bir kazak geçirmeyi başarabilmiştim. Omuzlarımın hizasında biten, koyu kestane rengine kaçan ince telli saçlarımı zar zor taramış, morarık kollarımdan cılız bir güç daha alarak nemliylen onları sıkı bir şekilde örmüştüm.

Başım saçlarımı kurutmadan ördüğüm için çok ağrıyacaktı.

Gerçi onların başımı ağrıtmasına gerek yoktu ki.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin