3. Bölüm: 'Sınır'

696 53 39
                                    


Multiamedia; Nevra Kortepe

🍂

Bazen bulunduğumuz dünyanın kocaman bir oyun olduğunu düşünürdüm.

Tanrı, bu oyunun kurucusuydu.

Oyun, Tanrı'nın kurallarıyla süslenmişti.

Oyunun yarışmacıları bizdik.

Üç tip yarışmacı tipi vardı. Birincisi kurallara uyan, ikincisi kurallara uymayan ve üçüncüsü de kuralları kendi yazan. Bir nevi Tanrı'nın rolünü çalan...

İşin ironiside dünya dışında bizim oynadığımız diğer oyunların benzerliğiydi. Hani arkadaşlarımızla oynadığımız oyunlar. Tanrı'nın oyunuyla bir bakıma benzerlik gösteriyordu.

Arkadaşlarımızla beraber oynadığımız kutu oyunlarında da bahsettiğim kuralların hepsi vardı. Bu kutu oyunlarında kurallara uyan bazen kazanırdı, uymayan diskalifiye olurdu ve kuralları kendi yazan diye bir oyuncu yoktu. Ama oklar dünya denilen oyuna çevrildiğinde burada ters orantı söz konusu oluyordu. Çünkü dünya denilen oyunda kurallara uyanlar her zaman kaybeder, uymayanlar her zaman kazanırdı. Kuralları kendi yazanlar ise kazanıp kazanmayı önemsemez sadece şu sefil dünyada hayatta kalmaya çalışırlardı. Ben kuralları kendi yazanlar kısmına giriyordum. Kazanıp kaybetmeyi umursamadan hayatta kalma savaşı verenler. Ait olduğum kısımdı.


"Bunu nasıl yaparsın ya?" diye kükredi Sibel. Narin boynundaki bütün damarlar dışarı fışkırmıştı. Uzun kızıl saçlarının bazı tutamı terden dolayı alnına yapışmış, öfkesi bütün vücudunu titretmeyi başarmıştı. "Anne! O benim öğretmenim! Anlıyor musun? Öğretmenim!" Salondaki zümrüt yeşili koltukların etrafından dolarak şaşkın halamın üzerine yürüdü. "Yarın bir gün şu yaşadığınız ilişki ortaya çıkarsa okul nasıl çalkalanır?! Bunu hiç düşünmedin mi sen?!"


Üstünde durduğum doğal taşlarla süslenmiş merdiven basamağına sessizce çöküp sırtımı bej rengindeki duvara yasladım. Teki takılı kulaklığımdan gelen slow müzik ruhumu sakinleştirirken telefonumu kucağıma koydum. Ailevi kavgalara karışmak lügatımda yoktu. Odamda durmak yerine şu anda burada ailevi sorunların ortasında bulunmamın tek bir nedeni vardı o da birazdan işten eve dönecek olan Mümtaz beyin beni kendi gözleriyle evde görmesiydi. İlk defa kafelerde dolanmak yerine eve erken gelmiştim ve açıkçası bunu onun görmesini istiyordum. Sırf yakamdan düşsün diye...


"Abartıyorsun." dedi halam kızının öfkesine şaşkın şaşkın bakarak. Elindeki şarap kadehini salonun orta yerinde duran cam masanın üzerine bıraktı. "Sakin olmanı ve benimle sakin kafayla konuşmanı bekliyorum."


"Sakinleşmek mi sen-" Sibel sinirle inleyerek üzerindeki yakası göğüslerine kadar açık olan bluzu çekiştirdi. Bluzu yırtacak gibi gözüküyordu. "İğrenç birisin! İğrenç!" diye bağırdı aniden. Halam ürpermişti. "Matematik hocamla fingirdeşmek ne ya?" Durdu. "Sen kafayı mı sıyırdın?! O adam evli evli!"



"Fingirdeşmek mi?! Ben senin annenim! Doğru konuş benimle!" Sertçe yutkundu, soğuk terler döküyordu. "Ve evliyse evli! Ne yapalım yani? Evlenecek değilim sonuçta!"

"İğrençsin!"

"Sibel!" Halam kaşlarını çattı. "Bir kere daha bağırırsan-"

"Sen iğrenç bir insansın! Allah kahretsin!" Elini saçlarına daldırıp ayağıyla yere vurdu. Kızarmıştı. "Nasıl miden kaldırıyor böyle bir şeyi?! Kızının evli öğretmeniyle kırıştırmak ne ya?! Bu kadar mı düştün?" Düşmek mi? Hiç ayağı kalkmış mıydı ki?


Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin