42.Bölüm: 'Sadakat'

496 40 155
                                    


~

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba beybiler.

Bölüm bence güzel bir bölüm oldu fakat uykusuz bir halde yazdığımdan dolayı pek düzenlemeye fırsatım olmadı. Yazım yanlışları için şimdiden özür diliyorum.

Ve iyi okumalar diliyorum ❤️

~

Karanlık bir girdabın arasına bırakılan sahipsiz çığlığı kimse sahiplenmemişti.

Ama, içlerinde kulaklarını kapatan ve gözlerini sımsıkı yuman o kızdan geldiğini fark eden hiç kimse bunu dile getirememişti.

❄️

"Tansiyonu çok düşmüş. Dilaltı verdim."

Kulaklarımın duvarlarında çarpan tok ses, birbirlerine girmiş kirpiklerimi aralamamı sağladı. Görüşüm ilk başta puslu olsa da birkaç kere göz kırpıştırdıktan sonra netleşmişti. Geniş bir yatağın üzerindeydim, en az yatak kadar geniş, yeşil bir pike üstümdeydi.

"İlk başta yetersiz beslendiğinin üzerinde durmuştum ama kan değerleri normal." dedi aynı tok ses. Bu ses bana çok yabancıydı. "Stres ve sinir kaynaklı olabilir. Bu yaştaki gençler, üniversite sınavı yüzünden çok stresli oluyorlar."

"Nevo asla stres yapmaz, doktor." diyen ses ise çok tanıdıktı. Gökhan'ın sesiydi bu. Hemen arkamdan geliyordu. "Görüp görebileceğin en sakin ve en kontrollü kızdır Nevo. Yani şöyle söyleyeyim, yanı başında çatışma olsa ve sekiz kişi vurularak yere düşse... Dönüp bir kere bakmaz, yürümeye devam eder. O kadar sakindir."

Gözlerimi tavandan ayırmadan sertçe yutkundum. Gökhan'ın bahsettiği Nevra, bir katille aynı ortamda defalarca kez kalan ve o katile istemsizce defalarca kez dede diye hitap eden, aptal Nevra'ydı. Şu anki Nevra... O Nevra'dan çok farklıydı. Çok çok farklı...

"Dediğim gibi, Gökhan. Kan değerleri normal fakat tansiyonu... Onun yaşındaki bir kız için oldukça düşmüş. Bunun birkaç nedeni olabilir tabii. Detaylı testler yapmadan anlayamam."

"Detaylı testler mi? Ya al işte! Hastaneye gidelim demiştim ben size." diye homurdandı Gökhan. "Ya ciddi bir hastalığı varsa ve Nevo aniden ölürse?!"

"Oğlum, sik sik konuşma. Belanı sikmeyeyim senin! Ağzını topla! Ne ölümünden bahsediyorsun?" Birkaç vuruş sesi geldi. "Tansiyon düşüklüğünden kim ölmüşte bu kız ölsün? Tövbe tövbe! Kes sesini, amına koydurtma."

"Ümit vurma çocuğa..." diye tısladı Ilgaz. Algıladığım kadarıyla konuşanların hepsi yatağın arkasında kalan yerdeydiler. Ne onlar beni görüyorlardı ne de ben onları... "Tamam, doktor. Eyvallah. Biz gerisini hallederiz."

Bir kapı açılma sesi duydum, birkaç saniye sonra kapı kapandı. Bulunduğum odada büyük bir sessizlik olunca gözlerimi tavandan çekerek dirseklerimi çarşafın iki yanına yasladım ve yavaşça doğruldum. Kendimi bok gibi hissediyordum. Başım çok ağrıyordu. Öyle ki, şakaklarıma her geçen saniye saplanan şiddetli ağrı yüzünden kaşlarım benden bağımsız bir şekilde çatılmıştı.

Onları gevşetemiyordum.

Kup kuru olmuş dudaklarımı tek bir dil darbesiyle ıslatarak yataktan kalktım. Kalktığım gibi pişman olmam bir saniye sürmüştü. Başım hızla dönerken, dizlerimi kontrol edemedim ve dizlerimin üstüne düştüm.

Canım yandı ama fiziksel acı bulunduğum durumda çok katlanılır gelmişti. Son saatler içerisinde yaşadıklarım ve öğrendiklerim, durmuş beynimin içinde canlanarak dönerken, kendimi mental olarak kaybetmemeye çalışarak çarşafı sıkıca tuttum, tekrardan ayaklandım. Hâlâ başım dönüyordu. Başım dönse de bu sefer dengemi kaybetmemeyi başarmıştım.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin