44. Bölüm: 'Rol'

450 41 152
                                    


Uzun bir aradan sonra uzun bir bölümle tekrardan merhaba. Bu uzun bölümü yazarken kör oldum ama sizin için değer hsjsjsj

Bölümler çok geç geliyor farkındayım ama uzun zamandır iş güç yüzünden fırsat bulamıyorum, kusura bakmayın. Bir tık daha hızlanmaya çalışacağım bölümler konusunda...

Çok uzatmadan size iyi okumalar diliyorummm 🥰

Emeğimin karşılığı olarak bir yorum ve oy verirseniz çok sevinirim şimdiden çok teşekkür ederim ☺️

❄️

İnişler ve çıkışlar...

Hayatımı yüzdelik bir dilime sığdıracak olursam eğer yüzde yetmiş oranında iniş, yüzde otuz oranındaysa çıkış yaşadığımı söyleyebilirim. İnişlerin dibini, çıkışların ise zirvesini görmüş bir insandım. Hiçbir şeyin ortasını bulamazdım. Asla bulamamıştım.

Geldiğim şu noktada bir iniş ya da çıkış yaşadığımı düşünmüyordum. Olduğum yerde duruyor, stabil bir konumda bekliyordum. Her an bir iniş de yaşayabilirdim, çıkışta... Bilmiyordum.

Ferdun'un bana tuttuğu evde baskın yaşanmasının üstüne yaklaşık iki hafta geçmişti. Bu iki hafta boyunca onunla Ferdun ile iletişim kurmamıştım. Kurmak istememiştim. Kafamı toparlamak için, sırra kadem basmış gibi ortadan aniden kaybolmuş ve Mustafa amcanın yanında yaşamaya aynı zamanda çalışmaya başlamıştım.

Çalışmak dışında yaptığım diğer şey, Efe'nin bana verdiği telefondan onunla konuşmak oluyordu. Kısacası boş durmuyor, araştırma yapmaya devam ediyordum. Neredeyse hiç uyumuyor, akşam vakitleri Efe ile konuşarak Müzahim denilen sahtekarın telefon sinyalleri hakkında bilgi topluyorduk.

Efe'nin casus programlarıyla takip ettiği Müzahim'in telefon sinyalleri hep aynı noktalarda duruyordu. Ev, dedeme ait holdingler ve holdinge bağlı çalışan şirketler... Bu kadar.

Müzahim farklı bir yerlere gitmiyordu, gezmiyordu. Dikkatli davranıyordu. Gittiği yerler hep aynı, zaman geçirdiği yerler belirliydi. Hal böyle oluncada maalesef ki telefon sinyalleri, bana Mümtaz dedemin hayatta olup olmadığı hakkında bir bilgi vermiyorlardı. Belki de çok yanlış düşünerek Mümtaz dedemi arıyordum. Belki de sinyallere bakmak yanlıştı, başka bir şey düşünmeliydim. Belki de hiç düşünmemeliydim. Belki de o hayatta değildi ve ben boşuna kürek çekmekten başka bir şey yapmıyordum.

Kısacası, kafam allak bullaktı.

Her zaman olduğu gibi...

"Yine daldın, gittin." diyen Mustafa amcayla üçüncü kere sildiğim masanın yüzeyini incelemeyi bıraktım. "Ne oldu? Ne düşünüyorsun yine, evladım?"

"Hiç." Elimdeki beyaz bezi sıkarak ona doğru döndüm. Tepsideki poğaçaları, cam tezgahın arkasına dizerken meraklı gözlerle beni süzüyordu.

"Var sende bir şey." dedi inatla. "Kaç gündür anlatmıyorsun bana ama canını sıkan bir şey var. Görebiliyorum."

"Bir şeyler var." diye düzelttim onu ve ağır adımlarla tezgahın yanına yürüdüm. Meraklı gözlerini yüzümden ayırmaması beni gerse de sakin kalmaya çalışarak "Canımı sıkan bir şeyler var." dedim. "Tek bir şey değil."

Mustafa amca ak düşmüş kaşlarını kaldırdı. "Okulla ilgili mi? Kesin okulla ilgili! Sen yoksa bana yalan mı söyledin? Liseden mezun olmadın mı? Askerlik, komutanlık, muhaberelilik... Ne haltsa o sınavın sonucunu beklemiyor musun?"

Kafamdaki fırtınaları umursamadan tebessüm ettim. Ona okul konusu hakkında bir şeyler anlatsamda, kafası bazen eğitimle ilgili şeyleri algılamıyordu. Normaldi. Yaşlı bir adamdı sonuçta. Onun zamanıyla benim zamanım bir değildi.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin