İnsan küstah bir varlıktır ve her şeyi gördüğünü söyleyecek kadar pervasız. Oysa ki hiç kimse her şeyi gördüm ya da yaşadım dememeli. Askerlik hayatım boyunca pek çok ihanet, pek çok kahramanlık görmüş biri olarak kendimi en fazla şey gördüğüme inandırmıştım ama bu gün yediğim tokat ile bu görüşümün yanlışlığı bir kere daha teyit edilmiş oldu. Her şeyi gördüğünü düşünmek aptallıktı. Zira görmediğimiz milyonlarca yaşanmışlık hala bizi bekliyordu. Ne kadar binbaşıya hak versem de yüzümde beş parmağının izi varken sağlıklı düşünmem mümkün değildi. Akşam üzeriydi ve bir iki saate yemeğe geçilecekti. Benim ise aklımda sadece odama gidip kafamı düzene sokmak vardı. Yemekhanenin önünden geçerken gördüğüm Temel ile duraksadım. Karşısında kendinden ufak bir adama bir şeyler söyleyen Temel'in yanına ulaştığımda o kadar konuşmaya dalmıştı ki beni fark etmedi bile.
" Bak Şıho cüzel yemek yapaysun ama azucukda baluk yapsan olmaz mu? Et et kendumi mezbahada hissettum."
" Temel sanki burada taze balık geliyo da ben mi yapmıyom. Bu balık yapam."
Hallerine gülümserken yanlarına ulaşmıştım bile . Beni ilk gören Şıho dediği asker olurken hızla selam verdi.
" Şıh Mağmet Kazancı Antep çavuşum."
Selamı ile gülümsemem genişlerken ben de selam verdim. Bana bakışlarını çeviren Temel sitemkar bir ifade ile konuşunca dikkatle onu dinledim.
" Çavişum bu anteplu hep et yapay. Baluk getursek de bir tava etse ne cüzel olur değul mi?"
"Temel söyleruz tedarike bakarlar çaresuna. Zorlama uşağu."
Ben konuşurken Temel gözlerini yüzüme dikmiş dişlerini sıkmaya başlamıştı. O an fark ettim yüzümde hala binbaşının parmaklarının izi olduğunu.
" Kim yaptu buni?"
" Benum kabahatumdi takulma sen. Yemeğe gelmeyeceğum, yattan sonra nöbet teftişunda çaya uğrarum."
Daha fazlasını demek istemediğim için ikisini de selamlayarak oradan ayrıldım. Odama ulaştığımda dosyaları odama getirmeyi akıl ettiğim için şükrediyordum. Zira binbaşı ile karşılaşmaya hazır değildim. Masama geçtiğimde bu gün için yapmam gereken en zor işi bitirmenin rahatlığı ile elimdeki mektuplara son defa baktım. Şehit ailelerine yazılması gereken mektupları bitirmiş, künyelerini de zarfa iliştirmiştim. Göndermeden binbaşının kontrol etmesi gerekiyordu. Ama şu an uygun olmadığını düşünüp zarfları kenara koyduğumda kapı çalındı. Gir komutunu verdiğimde içeri binbaşının postası Ali girip selam verdi.
" Çavuşum binbaşım odasında kalan iki dosyayı gönderdi. Şehit mektuplarını da al gel dedi."
Başımla onayladığımda Ali dosyaları alıp elindekileri bırakırken masaya da bir poşet bıraktı. Poşete garip garip baktıktan sonra bakışlarımı Ali'ye çevirdim. Buruk bir gülümseme ile:
" Binbaşı bunu size gönderdi. Ne olduğunu bilmiyorum çavuşum ama binbaşı göründüğü gibi sert ve acımasız değildir. Anlıyorsunuz değil mi?" dediğinde gülümseyerek başımla onaylayıp " çıkabilirsin" dedim. Elimi dosyalara uzatıp kısa bir süre inceledikten sonra gözüm Ali'nin getirdiği poşete takıldı. Poşeti alıp merakıma yenik düşerek açtığımda gördüğüm şeyle bütün kırgınlığım tuzla buz oldu. Poşette bir merhem , ağrı kesici , sandviç ve meyve suyu ile bir de not vardı.
" Merhemi yanağına iyice yedir sabah akşam kullanırsan iyi gelir. Yemeğini de bitir."
Yazının üzerinde fark etmeden ellerimi gezdirdim. Güzel bir yazısı vardı, ince kelimeler kullanmasa da yaptığı hareketin pişmanlığını hissettiriyordu. Gözümden bir damla yaş aktı, en azından hiçe sayılmayıp insan olarak görülmenin ve kimsesizliğimi hatırlatan yaşadıklarımın dışa vurumu gibi.
![](https://img.wattpad.com/cover/323132622-288-k123400.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAZ ÇAVUŞ (TAMAMLANDI)
Teen FictionKaradenizin bağrından kopan bir komando Kıdemli Başçavuş İdris Mıh. Hakkari'nin soğuğundan soğuk ,toprağından sert Binbaşı Akın Kanlı. Yolları Hakkari'de birleşen bu iki askerin biraz zorlu biraz komik biraz trajik hikayesi. Kapak çalışması @helia...