YALANCININ MUMU (1)

1.9K 153 36
                                    

  Askerlik başlı başına bir sanattı aslında bir tiyatro oyuncusu gibi dikkatli ve işinde iyi olmayı gerektiriyordu. Çoğu zaman karşımızdaki insanları ele geçirmek için bütün maharetimizle bir oyuncu gibi bambaşka rollere bürünmeliydik. Açıkçası içimize kadar girmeleri onlarında bizim kadar iyi olduklarını kabul etmek zorunda bırakıyordu beni. Geleli neredeyse 7 ay olmuş ve hala yaşanan o kadar olay için failleri bulamamıştık. Bu durum beni olduğu kadar herkesi de rahatsız ediyordu. Üstelik askerlerin çoğu içimizde bir veya daha fazla hain olduğunu bildiklerinden yanlarında duran silah arkadaşlarından şüphe ederek yaşamak zorundaydı.

 Yemeğimizi bu düşüncelerin ışığında yedikten sonra Zafer yüzbaşının dosyasının üzerinden geçmeye başladık. Açıkçası benimki sadece bir his olsa da endişelerimin kaynağında  daha önce Ahir yüzbaşının da katıldığı güvenlik seminerinde duyduklarımın da etkisi vardı. Orada bir istihbarat subayı teknoloji devrinde birini dünya üzerinden yok etmenin de birinin yerine geçmenin de sadece bir kaç tuşa baktığını söylemişti. Ayrıca bunun dünyada ve ülkemizdeki örneklerini de vermişti. Benim için sanal alem bambaşka , garip bir dünyaydı. Bu nedenle bir insanı yok edip yoktan var etmesini anlamam mümkün olmuyordu. Bu yüzden yaşadığımız bu dijital çağda hislerime güvenmeyi öğrenmiştim. Ben bunları düşüne durayım boynumda hissettiğim sıcak nefes ile gözlerim kocaman açıldı. Başımı yana çevirdiğimde Akın binbaşının gözleri kapalı boynumu kokladığını gördüğümde kalbim deli gibi atmaya başladı.

" Ciddiyetle işine gömülüşüne bayılıyorum İdris. O kadar kendini veriyorsun ki dünyadan soyutlanıyorsun."

" Kumandanum ben .."

Dudaklarımın üzerine koyduğu iri kemikli işaret parmağı ile susmak zorunda kalmıştım. Zaten odada tek olmamızın verdiği heyecan bana fazla gelirken ani hareketleri mantığımı korumamı zorlaştırıyordu.

" Kumandanım yalnızken fazla resmi değil mi?"

Evet Akın ile sevgili olmuştuk ama bu olalı daha 24 saat bile olmamıştı. Bu duruma alışmaya çalışmak helede askeriye sınırları içinde benim için biraz zor olacak gibi duruyordu.

" Kumandanum yapmayun daha bu halimuza alışamadum. Utanayrum."

Ben cümlemi bitirir bitirmez Akın'ın kahkahası kulaklarımı doldurdu. Kolunu kaldırıp elinin tersi ile boynumu okşarken içim fırtınaya tutulmuş taka gibi çırpınıyordu. Ayakta olsam tutunacak yer aradım ama oturduğum yerde bile dokunuşu ayaklarımı yerden kesiyordu.

" İdris, bana sevgi sözcükleri sırala demiyorum ama en azından yalnızken adımla seslensen olmaz mı?"

 Söylediklerini duyuyordum ama dokunuşu o kadar heyecanlanmama neden olmuştu ki ağzımdan sadece "Tamam Akın" çıkabildi. Sesimi ben bile zor duyarken boynumdaki elini çektiğinde oluşan soğukluk hissi ile gözlerimi açtım. Gülümseyerek bana bakıp:

" Buna da şükür" dedi. Ardından elimdeki dosyayı gösterip:

" Kafanda bir şeyler var. Bana da söyleyecek misin?" dediğinde kendime geldim. Akın'ın bu kadar kısa zamanda üzerimde bu kadar güçlü bir etkisi olması açıkçası yorucuydu. Ama daha önce hissetmediğim bu duygu ne kadar beni korkutsa da aynı oranda da hoşuma gidiyordu.  Derin bir nefes alıp :

" Akın , bir güvenlik seminerinde öğrenmiştim bunu. Bu teknoloji çağında askeriyenin içine sızmak için özel görevdeki askerlerin bilgileri üzerinde oynanabiliyormuş. Yani elimizdeki dosyalar bu adam Zafer dese de hiç birimiz onu tanımadığımız için kör bir şekilde kabul edebiliyormuşuz. Zaten seçtikleri adamları da girecekleri bölgede tanınmayanlardan seçiyorlarmış. Mesela Zafer yüzbaşı, çalıştığı alanların hepsi Kuzey Doğu Anadolu bölgesi ve bu üsde o  taraftan gelen yok ." diyerek kafamdakileri sıraladım. O sırada çalınan kapı ile konuşmamız kesildiğinde Akın gür bir sesle "Gir " dedi. Yavaşça açılan kapıdan gördüğüm beden ile sıkıntılı bir nefes verdim. Zira içeri giren Mehmet'ti ve Akın ona karşı oldukça acımasızdı.

LAZ ÇAVUŞ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin