35. Bölüm - 'Tuney... Bu... Potter...'
Temmuz, 1976...
"Evvet, güzelim!" dedi James, ellerini cebine atıp Lily'e doğru sallanarak yürürken. Öyle genişti ki gülümsemesi, gamzeleri iyice derinleşmişti.
Lily derin bir nefes alıp verdi, temmuz ayında olmalarına rağmen hava kapalıydı ve serindi. Tıpkı kendi anlamlandıramadığı duygular gibi.
"Bunu neden... Neden yaptın, Potter?" diye sordu sakince. Yanında yürüyen oğlan ona doğru yer yer eğerek sallanarak yürüyor, bu omuzlarının çarpmasına sebebiyet veriyordu ki genç kızın zaten çok hassas olan burnu, oğlanın o mest edici kokusuna bu yakınlığın ve de havadaki esintinin de etkisi ile doyuyor, kız ise bundan ölesiye utanıyordu. Al al olmuştu yanakları, ister istemez -kendisinin de bihaber olduğu- tebessümler yüzüne konuyordu.
James'in ela gözlerinden asla kaçmazdı bu, keyiflendi iyice. "Neyi, Evans?" dedi kendisinin en karizmatik olduğuna inandığı ses tonunu kullanarak. Rüzgarın saçlarının arasına dolup o simsiyah saçlarını dağıtması hoşuna gidiyordu; hem böylece ellerini cebinden çıkarıp saçını darmadağın etmesine de lüzum kalmıyordu.
Lily zümrüt yeşili gözlerini kırpıştırarak yüzünü çevirmeksizin yandan kısa bir bakış attı oğlana ve iç çekti. "Oyun oynamayalım Potter, ikimiz de neyi kast ettiğimin farkındayız."
James ise silkti omuzlarını. "Sirius'u nereden bulup da getirdiğimi soruyorsan..." dedi pek alakasız bir şekilde. Mevzuyu olabildiğince uzatmak ve kızın yanından gitmemek niyetindeydi - ki belki de bunun için salakça bir yol seçmişti; buna pek de emin değildi.
Genç kız tek kaşını kaldırarak bu kez döndürdü o çilli güzel yüzünü oğlana. "Orası apayrı bir mevzu, tabi..." diye söylendi pek sitemkar. "Marls, o Shirlie's Snitchland travmasının üzerine bir de Black'in evden kaçış haberleri ile etrafın inlemesini kaldıramadı doğal olarak. Bir haber beklerdi, ondan... Ondan değilse de sizden..."
"Çok haklısın ama biz de onun ne b*klar yediğini sonradan öğrendik," dedi James. "O salak evden kaçınca direkt bana ya da Rem'e gitmek yerine barın tekinde sabahlamış günlerce tenha bir köşede..."
Gözlerini devirerek James'e uydu ve "Salak..." diye mırıldandı Lily. "Sirius'u öyle kolay affedemem bunun için. Yalnız Marls'ı değil, hepimizi endişelendirdi hiç şüphesiz." Ve derin bir nefes alıp vererek eğdi başını, kaldırımda James'inkilerle senkron giden adımlarını izledi bir müddet. "Rem'in ve diğer herkesin de o travmatik olayımızdan sonra iyi olduğunu bilmek bir nebze olsun kalbime huzur veriyor, Potter," dedi ve oğlana baktı pek mahzun. "Ya Alicent'la Eurydice? Onlardan haber var mı?"
Sesi titremişti.
James yutkundu, bu konuda kendisini suçlu hissediyordu. "Şey..." dedi, kekeledi. "Onlar da... Ihm... İyilermiş. Alicent'la geçen konuştuk, telefonda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Marauders In The Pensieve (Çapulcular Düşünselinde) |Harry Potter Fanfic|
Fanfiction"Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir şey düşünmüyorum!" James Potter, Peter Pettigrew, Remus Lupin ve Sirius Black... Çapulcu Haritası'nın mucitleri... Onlar, hiç şüphesiz ki Hogwarts'ın gördüğü en efsanevi öğrencilerdi. Adları destansılaş...