"Hayır, hayır, hayır!"
"James, yalvarırım yapma artık!"
"Anlamıyorsun değil mi, Kızıl? Her şey bitti, her şey..."
Etraftaki eşyaları bir yerlere fırlatıp eline gelen her şeyi bir şekilde paramparça etmekten bitap bir hâlde eğildi dizlerinin üzerine oğlan. Ağlayacak gibiydi, ama ağlasa neye ve kime yarardı ki? Tuttu kendisini, kasıldı yüzündeki tüm kaslar.
"James..." dedi genç kız, hemen karşısında eğildi oğlanın. Dizleri değiyordu birbirlerine.
Ve sessizlik...
Lily, burnunu çekerek başını James'in omzuna dayadı. "Özür dilerim," diye fısıldadı.
"Şş... Özür dileyecek bir şey yapmadın... Yapmadın sevgilim!"
"Ama benim yüzümden oldu!" diye haykırdığında Lily, James kollarını sardı kıza ve sımsıkı çekti onu kendisine.
"Aşacağız, sevgilim," dedi oğlan, kızıl saçlarına öpücük kondururken. Sesi yumuşacık, şefkat ve sevgi dolu idi. "Aşacağız, güzelim... hayatımın manası, kızıl saçlarında kavrulduğum yârim... Narin, naif zambağım benim... Zor olacak belki ama... Aşacağız..."
Oysaki, Lily'den ziyade yaralı olan James idi. Hâlâ daha kabullenemiyordu o gece Hogsmeade'te yaşananları...
İstemeden neden olduklarını...
Lily de aynı şekilde. Şayet o mağaraya girmeseydi Snape'in peşinden...
Belki de hayatta olurdu bugün artık ismini anmaya utandığı malum kişi...İşte bu yüzden çatıldı kaşları genç kızın. Kendisini de affedemiyordu, Snape'i de...
Belki de Sirius panik bir hâlde Snape'in James'i kıstırmak için yaptıklarını demeseydi...
~
Harry, başını çekti düşünselinden. "Beni buraya bu yüzden mi çağırdın?" diye sordu Kyle'a. "Sana soruyorum, Altair!"
"Masum olduğumu, hiçkimseyi incitmediğimi nasıl kanıtlayabilirdim ki..." dedi Altair Ryth Kyle. "Hele ki sen duysan inanmazken Sirius'un oğlu olduğuma..."
"Buncadır dram kasmandan belli kimin oğlu olduğun, merak etme!" diye haykırdı Harry. Öfkeliydi. "Merlin! Vampa belası bu kadar burnumuzun dibindeyken ve binlerce can tehlike altındayken, sen nasıl... nasıl direkt karşıma geçip demedin ki? Bu oyuna ne gerek vardı?!"
Bir şey demedi Altair, iç çekti. "Desem sanki bana inanır mıydın ki?" dedi tek kaşını pek yakışıklıca kaldırırken. "Hatta şimdi bile Sirius'un ne ara çocuk sahibi olduğunu düşünüyorsundur..."
"Sahi... Ne ara?!"
Altair pek hastalıklı bir şekilde güldü. "Annem, takıktı Sirius Black'e. Sirius'unsa gidecek bir yere ihtiyacı vardı Azkaban'dan kaçtıktan hemen sonra..." dedi, ve ceketinin iç cebinden çıkardı bir şişeyi açtı, döktü düşünselinin içine.
"Belki de anlatmaktan ziyade göstersem, gördüklerin izah etse ikimize de Godric's Hallow trajedisinden sonra olanları... Tabii, yüzleşebilirsen...."
Harry kaşlarını çattı.
Bundan hiç hoşlanmamıştı.~*~
Ve, ilk fragman bu kadar idi...
Nasıl buldunuz?Yorumlarınızı merak ediyorum. :)
Bugün, 27 Mart.
James Potter'ın doğum günü... :)Bir sonraki bölümde görüşünceye değin...
Şimdilik hepinize...
Nox.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Marauders In The Pensieve (Çapulcular Düşünselinde) |Harry Potter Fanfic|
Fanfiction"Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir şey düşünmüyorum!" James Potter, Peter Pettigrew, Remus Lupin ve Sirius Black... Çapulcu Haritası'nın mucitleri... Onlar, hiç şüphesiz ki Hogwarts'ın gördüğü en efsanevi öğrencilerdi. Adları destansılaş...