39

1.6K 147 105
                                    

Jeongguk...

"Jeongguk."

Ellerim titriyordu.

Ne yapacağımı bilemediğimden ellerimi bir yere sığdıramıyordum. Göğsümün tamamında hissetmiş olduğum ağırlık tüm vücuduma yayılmaya başlamıştı. Sürekli yutkunup, firar etmek için küçük bir boşluğumu bekleyen gözyaşlarımın akmaması için gözlerimi sürekli olarak kırpıştırıyordum. Karşımda o olmasaydı bunu çaktırmamak için yüzde bir milyon ihtimalle gülümserdim ama...

Karşımda o varken, tüm algılarımı kaybediyordum.

Ve şu anda ne yapacağımı bilmiyordum.

Donmuş gibiydim ama bildiğim ve ilk istediğim şey buradan uzaklaşmaktı.

Gözleri baktığı yeri yakıyormuş gibi yüzümde dolanırken, her bir zerreme değdirdiği bakışları yüzüme ateş gibi basmaya başlamıştı.

Dolgun dudakları aralık, gözleri üzerimde dolanıyorken yutkunduğuna şahit oldum.

"Jeongguk," dedi bir kez daha içeriye doğru adım atarken. İrkilip panikle olduğum yerden kalkmaya çalıştım.

Bağdaş kurmuş olduğum bacaklarımı çözerken bütün algılarım kapanmış gibiydi. Bacaklarım bile titriyordu.

Dudaklarım arasından zorlukla bir nefes verdim.

Yutkunmak çok zordu, dudaklarımı aralıyordum ama bu konuşmam için değildi. Daha rahat nefes almaya çalışıyordum.

Kalkarken ayağımın altından kayan gazete yüzünden kahvemin devirip yavaşça yerde yayılması bile umrumda değildi o anda.

Sendeleyerek ayakta durmayı başardığımda gözlerim ihtiyaçla ona tutundu.

Sol elindeki beyaz bandajı henüz yeni fark etmiştim. Parmaklarımın bitiş kısmından büyük ihtimalle bileğine kadar sarılıyor olmalıydı. Ne olduğunu merak ettim, canının yanıp yanmadığını da. Ama gözlerimi hızla ondan çekip tezgahın üzerine bırakmış olduğum montuma uzandığımda, bir saniye bile beklemeden üzerime geçirdim.

"Gidiyor musun?" diye sordu. Arkam ona dönük olduğundan gözlerimi sımsıkı kapatıp, derin bir nefes aldım.

Sorusunu cevapsız bırakarak önüme döndüğümde tamamen dükkandan içeriye girmiş, bana birkaç adım mesafe uzaklıkta olduğunu fark edince de gözlerimi kaçırarak hızlı sayılacak adımlarla yanından geçip gittim.

Ama yanından geçerken kokusu burnuma doldu.

Her zamanki parfümünü kullanıyordu hâlâ.

O değişmişti. Görünüş olarak değişmişti ama burnuma dolan parfüm kokusu hâlâ aynıydı. Eskisi gibi hissettirmesi hiç ama hiç iyi olmamıştı.

Dükkandan çıktığımda yüzüme çarpan soğuk hava yüzünden, dolan gözlerim işimi iyice zorlaştırdı.

Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi, ne diyeceğimi bilmiyordum. Çok garip hissediyordum. Biraz canım yanıyor, biraz buruk hissediyorum. Biraz da karşımda onu gördüğüm için rahatlamış gibi.

Ama çok azdı rahatlığım, burukluğum çok daha ağır basıyordu.

"Jeongguk!"

Arkamdan seslenmesiyle birlikte kanıma hükmeden adrenalin yüzünden yüzüme ateş bastı. Kalp atışlarım hızlandı. Nefeslerim bana yetmiyordu.

Dükkandan çıkmamla birlikte sola dönüp, iki tarafı ağaçlarla ve karla kaplanmış geniş yürüme yolunda ilerlemeye başladım.

Ayaklarımın altında ezilen karların sesi bile o saniye beni rahatlatmaya yetmiyordu. Ne yapacağımı, nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum.

you're just mine | taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin