Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılmaz bu dertler. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin.
Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiç yıldızım olmadı.
İçimde müphem bir arzu: Bir deprem olsa da, bir yıldırım düşse de, sakin pırıl pırıl bir dünyaya yeniden doğsam.
Azap çeken bir ruh gibi bekliyor, kolluyor, arıyordum, lakin boşuna! Dünya,ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum.
Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya.
Gönlümde düğümlenen bir şeydi bu ıstırap, bu kederli hal; kasırgadan az önceki havayı andırıyordu.
Hissettim ki benim düşüncelerim de dayanıksız bir avuç kor gibidir, kül olmuştur, bir üflemeye bakar.
Birbirine ters düşen öyle çok şey gördüm, birbiriyle çelişen öyle çok şey duydum ki! Artık hiçbir şeye inanmıyorum.
Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler. Yalnız ölüm yalan söylemez!
Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Kimse göründüğü kadar dayanıklı değildir.
Sadece görünmeyen yangınlar,
duyulmayan fırtınalar,
gizlice çürüyen ruhlar vardır.Nedir günler, nedir aylar?
Benim için önemi yok bunların;
Mezarda olan için zaman, anlamını kaybeder.⚫
Uyandım. Ne ara uykuya daldığımı bilmeden, düşüncelerimin ne ara sesini kestiğini bilmeden uykuya dalmıştım. Ve şimdi uyandım işte. Oysa ki gözlerimi kapattığımda asla uyanmamayı dilemiştim.
Yattığım yerden hiç istifimi bozmadan sadece başımı arkaya çevirip saate baktım. Son baktığımdan bu yana sadece yarım saat geçmişti. Sadece yarım saat huzur bulabilmiştim. Bu böyle olmayacaktı. Huzursuzca üzerimdeki pikeyi tekmeleyip yere düşürdüm. Uzun bir duş iyi gelir diye düşünüyordum. Zihnimdeki o susmayan sesi de tüm pisliklerle alıp götürür diye umut ettim.
Güneş henüz doğarken perdelerimi sonuna kadar açıp içerinin aydınlanmasını sağladım. İçerisi sıcaktı fakat ben tirtir titriyor ve dile getirmekte bile zorlandığım şeyin düşüncesiyle korkudan ölüyordum.
Yavaş adımlarla banyoya girip üzerimdekilerden bir çırpıda kurtuldum. İdil bu şeyin şakasını yaptığında bu kadar gerilmemiştim ama şimdi.. şu an çok farklıydı. Suyun ısınmasını beklemeden altına girdiğimde titreyen vücudum daha da hızlanmıştı fakat sonrasında suyun aniden ısınmasıyla resmen haşlanmıştım. Tıpkı benim gibi ayarına karar veremeyen su bir ısınıp bir soğurken sırtımı yasladığım duvardan kaydırarak yere çöktüm. Henüz yirmili yaşlarının başında olan kalbim tüm bu olanları kaldıramıyordu. Gözümden yaşlar süzülürken başımı geriye atıp gözlerimi kapadım. Gözlerimi her kapattığımda dün akşam gördüklerim önüme geliyordu. O yüzük.. benim içindi. Başka kimin olabilirdi ki? İdil şaka yaptığını söylesede demek ki gerçekti. Zaten durduk yere neden böyle bir şey söylesin ki? Meryem teyzeyle konuşmuştu işte. Her şey hazırdı belli ki. Savaş yüzük bile almıştı! Peki o? O nasıl kabul etmişti böyle bir şeyi? Onca derdimizin arasında sırası mıydı bunun? Yoksa her şey onun fikri miydi? Kabul edeceğimi mi düşünmüştü? Gerçi neden düşünmesin ki? Onu seviyordum. Ömrümün sonuna kadar sadece onu sevecektim. Birlikte olduğumuz tonlarca hayal kurmuştum. Yaşlılığımızı bile düşünmüşken neden teklifini kabul etmeyecektim ki!? Tabiki de edecektim. Hayatımda ondan başkasına yer vermek istemezken onu reddecek değildim. Tanışalı kısa bir zaman olsa da ben ona çoktan evet demeye hazırdım ki. Aslında her şey o kadar normal, o kadar sırasıydı ki. Ben sadece bahaneler üretiyordum. Eğer hayatımı ortaya koyduğum planı yapmamış olsaydım bugün hiç durmaz gider ben ona evlenme teklifi ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Teen FictionBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...