Ağlamak yerine derin bir nefes alıp kabullenmeyi tercih ettiğin acı.. işte o acı çok farklı bir acıdır.
Artık ağlamıyorum.
Çünkü kalp fazla acıyla ağırlaştığı zaman insanlar ağlamaz, sessizleşirler. Göz yaşları yerini derin iç çekişlere bırakır.
Uzaklaşmak istersin ama kaçamazsın. Kabullenmek zorunda kalırsın sadece. Kabullenirsin ve onunla yaşarsın. Artık benimde kabullenmeye başladığım gibi.
Geride bıraktıklarım bana çok ani veda etmiş olsalarda ben hala veda edememiştim onlara. İçimdeki bu sızının biraz olsun dinmesi için buna ihtiyacım vardı. Son kez görmeye, son kez sarılmaya ihtiyacım vardı.
Cebimdeki telefon titremeye başladığında kahvaltı masasından izin isteyip çıktım salondan.
"Ben mi gelip seni alayım sen mi gelirsin?"
"Önce Umut'u okula bırakacağım oraya gel sende."
"Emrin olur kaçak prenses."
"Selin!"
"Tamaaam. Sabah sabah ne kadar da suratsızsın yine."
"Yüzümü görmüyorsun Selin."
"Birazdan görecek olmam ne kadar da acı." Gözlerimi devirip ağzımın içinde homurdandım. Sabahları ayrı bir çekilmez oluyordu.
"Sana anlatacaklarım var."
"Neymiş anlatacakların?" Tek elimi belime koyup söyleyeceklerini bekledim. Nedense saçmalayacağını düşünüyo-
"Biliyorsun sen." O an kalbimi yakıp kavuran bir ateş sardı. Biliyorum..
Hazır mıydım ki buna? Bana onu anlatmasına hazır mıydım?
"Okulda görüşürüz." Telefonu kapatıp titreyen parmaklarla cebime attım. Anlamlandıramadığım bir korku kaplamıştı içimi.
Tekrar masaya döndüğümde herkes çok sessizdi ve kaçamak bakışları üzerimde hissediyordum.
"Kahvaltın bittiyse çıkalım mı Umut?" Bu sefer kaçamak bakışlar tamamen bana doğru döndüğünde başımı dik tutmaya özen gösterdim.
"Umut'u okula sen mi bırakacaksın?" Hemen yanı başımda oturan Anıl oldukça şaşırmış görünüyordu.
"Selin'le buluşacağım bugün önce Umut'u bırakır öyle giderim." Bu durumdan fazlasıyla memnun olmuş gibiydi sonuçta istediği ikimizin yakınlaşmasıydı.
"Bize bir taksi çağırır mısın Mustafa abi?" Çoktan kahvaltısını bitiren Mustafa abi Anıl'dan bir göz onayı aldıktan sonra ricamı yerine getirmek üzere masadan kalktı.
"İstersen garajdaki arabalardan-"
"Gerek yok. Kendimi hazır hissetmiyorum." Kazadan sonra bırak araba sürmeyi arabaya binmeye bile korkar olmuştum.
"O zaman Mustafa sizi bıraksın ben kendim giderim." Israrına karşı derin bir nefes aldım ve bu anlaşılmam için yeterli oldu. Fazla üzerime geldiğini fark eden Anıl sandalyesinde geriye yaslanıp konuyu kapatmayı tercih etti.
"En azından sana verdiğim kartı yanına al." Başımı sallayıp geçiştirdim onu. Zorunlu ihtiyacım dışında kullanmak istemiyordum.
Sessizce bir iki lokma atıştırdıktan sonra Anıl'ın masadan kalkmasıyla herkes dağılmıştı. Bu sırada suçunu bilip kabullenen Umut ağzını açıp tek kelime etmemişti. Yüzüme bakmadan çantasını sırtına takıp bahçeye çıktı. Gidip şu okulu görmem ve hesap sormam gereken kişiler vardı. Aylardır derin bir uykuya teslim ettiğim gerçek kişiliğim yavaştan uyanmaya başlamıştı. Eğer en ufak bir tehdit veya tehlike hissedersem zarar vermekten asla geri kaçınmayacağımı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Ficção AdolescenteBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...