Bölüm 37: Korku

2.2K 105 44
                                    

Korku... sadece korku. Kendim için, ailem için... sadece korkuyordum. Onlardan haber alamamak beni korkutuyordu. Kendimde miyim bilmemek korkutuyordu. Neden buradaydım? Ne yapacaklardı bana? Bu odada günlerdir neyi bekliyordum? Ölecek miydim? Tabii ya ölüm... en çokta bu düşünce bırakmıyordu peşimi. Sürekli bir kovalamaca içerisindeydim ve her seferinde yakalanıyordum. Ölecek miydim? Yakın zamanda bu gerçekle karşılaşacağımı biliyordum ama bu kadar çabuk olacağını tahmin edememiştim. Her şey kontrolümdeydi her şey... Anıl benden uzaktaydı, kızlar güvendeydi, Savaş'la yine birlikteydik. Her şey yoluna girmeye başlamışken tekrar tüm bunlardan çok uzakta olmak beni öldürüyordu. Bu küçücük odada geçirdiğim nefes krizleri beni öldürüyordu. Ne yapacağımı bilmemek, çaresizce olacakları beklemek beni öldürüyordu. Ben kendimi öldürüyordum ve canım gerçekten çok acıyordu. Ölecektim biliyorum... öleceğimi bilmek ise yaşanan zamanı boşlaştırıyordu. Gerçi... yaşıyor muydum ki?

Bu yıkık dökük küf kokulu karanlık odada kısılıp kalmak ve her tıkırtıda korkuyla kalbimin teklemesi, sürekli midemin bulanması, nefesimin kesilmesi ve güneş ışığına hasret kalmak yaşamak mıydı? Peki günlerdir bu yaşadığıma ne denirdi? Sanki hayatım dizinin en güzel sahnesinde araya girmiş ve tüm büyülü anı bozmuş, uzun süren can sıkıcı reklamlarla yarıda kalmış gibiydi. Hayatıma devam edebilmem için bir an önce bu uzatmanın bitmesi gerekiyordu ve ben... buradan kurtulacak olup olmamanın bilinmezliğinde hayatta kalmaya çalışırken nedense artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyordum.

Soğuk bir çatı katı, nefes almayı zorlaştıran ve rüzgarın etkisiyle sürekli uçuşan tozlar, tavandan gelen kuş belki fare tıkırtıları. Sürekli kapının önünden gelen adım sesleri ve yabancı dilde konuşmalar. Oturduğum yatak dışında sağımda ya da solumda ne vardı doğru düzgün göremiyordum. Günlerdir karanlıktaydım. Ve... çok korkuyordum.

Neredeydim ben? O güne dair hatırladığım son şey zorla bir helikoptere bindirilip başıma geçirilen siyah bir torbaydı. O günden sonra hep karanlıktaydım. Sahi kaç gün olmuştu? 4 mü? Ya da 5? Belki 6'dır ya da daha fazla. Bilmiyorum... zihnim çok karışık ve uyuşuktu. Doğru düzgün hiçbir şey düşünemiyordum. Belki de halâ şoktaydım.

Sadece bekliyordum. İlk günler verdikleri yemeği yememekte kararlı olsam da sırf açlıktan bayılmamak ve uyanık kalabilmek için sabah ve akşam verdikleri yemekten birkaç lokma atıştırıyor, eğer götürürlerse tuvalette ihtiyacımı gideriyor ve kalan tüm boş zamanda kendimi battaniyeye sarıp bekliyordum. Neyi beklediğimi bilmeden korku içinde bekliyordum sadece.

Kızlar yokluğumda ne yapıyordu? Anne ve babamdan sonra İdil hiç benden bu kadar ayrı kalmamıştı. Yanında ben olmadığım zamanlar korkardı o. Üzgün olduğu zamanlar beni isterdi yanında şimdi o bana üzülürken, benim için korkarken kime sarılacaktı? Peki ya Savaş? O ne yapıyordu? Beni arıyor muydu? Tabii ki de arıyordu! Ama bulamıyordu. Onu çok özlemiştim o da beni özlemiş miydi? Beni orada bıraktığı için pişmanlık duyuyor muydu? Ama o gitmemi söylemişti kalmak için ısrar eden bendim. Benim suçumdu yani... Tekrar onları görebilecek miydim?

Kapımın önünden gelen sesle başımı hafifçe yasladığım yerden kaldırıp altından ışık süzülen kapının alt kirişine baktım. Günde sabah ve akşam olmak üzere değişim vardiyası yapılıyordu. Biri gidiyor yerine bir diğeri geliyordu. Duyduğum birkaç kaba ses ve tanıdık sesle anında yattığım yerden doğruldum. Beni buraya hapsedip günler sonra gelmişti! Kapının kilit sesiyle biraz daha yerimde doğrulup yumruklarımı sıktım. Bana bu yaptığının hesabını verecekti!

Kapı büyük bir gıcırtıyla açılmış yanan loş, sarı ışık gözümü alırken yüzümü buruşturup biraz yana doğru eğmiştim. Daha kendime gelemeden kolumun sertçe kavranmasıyla sürüklenerek kapının önüne doğru atıldım.

MASUMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin