Bölüm 40: Mucize

13.9K 322 25
                                    

Evet döndüm...

bukalemun...

Sahiden ne kadar çok benziyordum. Bana bu ismi takma sebebini hiçbir zaman tam olarak anlayamamıştım. Ara sıra beklenmedik hareketlerde bulunabiliyordum ama o bunu yine de çok sık kullanıyordu. Hem de çok. Bukalemun olmadığımı düşündüğüm zamanda bile.

Şimdi ise zaman geçtikçe daha net anlıyordum. O, benim dışarıya karşı olan hareketlerimi değerlendirmiyordu. O sadece benim onunla olan ilişkilerimde hep bunu söylüyordu. Onunla olan geçmiş ilişkilerimi düşünüyorum da sanırım ona hak veriyordum. Bana söylediği her sözde haklı olduğu gibi bu basit kelimede bile haklıydı.

Bukalemun... Sesi kulaklarımda yankılandıkça gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kabul ediyorum onun yanında olduğum zamanlar anında güncel ruh halimden sıyrılıp bambaşka birine dönüşüyor olabilirdim ama... neden bukalemun? Takacak başka isim mi bulamamıştı sanki? Bana böyle seslendiği zamanlar onu ciddiye almakta zorlanıyordum.

Ben... bu konuya nasıl gelmiştim? Ahh tabii ya! Dakikalar önce yaşanan huzursuzluğa rağmen yine de uzun bir aradan sonra tekrar bukalemun olmaya karar vermiştim değil mi?

Bu... büyü gibi bir şey olmalıydı. Ben... ben sadece onun yanında böyle oluyordum. Sadece onun! Ne kadar berbat bir gün geçirmiş olup kendimi karanlık dünyama sürüklesem de onun desteğini hissettiğim an anında kalbim tekrardan ısınıyor ve her şeyi unutup kendimi onun kollarının arasında bulmak istiyordum. Tıpkı az önce olduğu gibi. Kendimi kötü düşüncelere boğup ölüme mahkum etmeme rağmen onun sıcaklığını hissettiğim an her şey uçup gitmişti bir anda. Tek bir dokunuşuyla her şeyi boş vermiştim. Çünkü her ne yaşanmış olursa olsun yine de hep benim yanımda olacağını biliyordum. Aynı şekilde bende hep onun yanında olmak isteyecektim. Sonunda birleşeceksek eğer uzak durmanın bir manası yoktu ve biz şu saatten sonra istesek de birbirimizden uzak duramazdık.

"Özür dilerim." Odaya girdiğinden beri uyuma numarası yapıyordum. Yani yaklaşık olarak 1 saattir. Lanet olsun! Hareketsiz durmak çok zordu. Off... kaşınıyordum! O fark etmesin diye burnumu bile çekemiyordum. Ahh... neden böyle bir işe kalkışmıştım ki? Hem o ne yapıyordu başucumda? Merak edip gelmiş olabilirsin tamam. Üstümü de örttü tamam. Peki neyi bekliyordu ki daha? Boş boş oturacağına gelip sarılsaydı ya? Yanıma yatsaydı ya?

Başıma kondurulan öpücükle kasılsam da odadan çıkmasıyla rahat bir nefes aldım. Ahh... yapmıştı yine yapacağını. Özür dilemesini gerektirecek bir durum yoktu ki ortada. Biraz sakinleşip düşündüğümde, ne yaşadıysam öğrenmek istemesine hak vermiştim. Bunu sadece merakından da yapmadığını biliyordum. Beni anlamak bana destek olmak için bilmek istiyordu her şeyi. Ama işte ben buna hazır değildim ve o bunu bilmiyordu. Gereksiz yere onu reddetmeme rağmen yine de o gelip benden özür dilemişti. Gerçi buna çok şaşırmamıştım. Öykü bana bu tarz şeylerin sık sık yaşanacağını daha önce anlatmıştı. Her ne yaşanırsa yaşansın özür dileyen taraf hep erkekler olmalıymış. Sanırım doğanın kanunu buydu. Saçma...

Cidden bazen anlamakta zorlanıyordum. Aslında hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen yine de bir şekilde kendisine suç bulmuştu. Levent amca söylediklerinde haklıydı. Savaş dışarıdan ne kadar sert ve soğuk görünse de onun kalbi kocaman ve yumuşacıktı. Ne kadar aptalım. Kendimi üzmem yetmiyormuş gibi durduk yere onunda canını sıkmıştım. Üzerimdeki pikeyi kenara atıp yerimde doğruldum. Bu böyle olmayacaktı. Hata yapan benken özür dileyen taraf hep o oluyordu. Sanırım bu kanunu yıkmanın sırası gelmişti.

Derin bir nefes alıp emin adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Aralık kapıdan baktığımda ikili koltukta düşünceli bir şekilde oturduğunu gördüm. Kendini sorguladığını tahmin edebiliyordum. Bunu ona yapmamalıydım. Odadan çıktığımda kapının gıcırtısına rağmen yine de dönüp bakmamıştı. Kim bilir hangi derin düşüncelere dalmıştı?

MASUMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin