Dayanılmaz olan aslında yaşam değil, insanlarmış ve ben ise en dayanılmaz insanın evinde hapsolmuş bir haldeydim. Kendi içimde kapıları yumrukluyor, pencereleri kırıyordum ama yinede bir adım atıp dışarıya çıkmıyordum. Çünkü o kapıdan tek başıma çıkmak istemiyordum.
"Sen ne hakla böyle bir şey düşünürsün!?"
"Bu benim düşüncem değil ama karşı çıkacağım bir şey de değil."
Evlilik kelimesini duyduğum an da bütün şalterlerim atmış ve kendimi kaybedip Anıl'ın yakasına yapışmıştım. Bence kendimi kaybetmeye hakkım vardı. Hemde fazlasıyla...
"Benim burada ne şartlar altında yaşadığımı unutma! Biz seninle böyle anlaşmadık!"
"Aptal olma! Ne yapacaksın? Tüm yaşamını herkese kin besleyerek mi geçireceksin!?"
"İSTEMİYORUM!"
"Bak.. sakin ol ve bunu biraz düşün. Bu hayatının fırsatı olabilir. Unut artık yaşananları ve önüne bak. Mutlu olmaya bak kızım." Kollarımda ellerini hissettiğimde büyük bir tiksintiyle onu kendimden uzaklaştırıp birkaç adımda kendim geriye doğru gittim.
"Bana kızım deme! Ben senin kızın değilim! Beni zorla evlendirmek isteyen adam bana babalık yapamaz!"
"Hemen evlen demiyorum ama bir şans veremez misin? Cengiz avını bir yakaladım mı bir daha bırakmaz sonuna kadar sömürmeye çalışacak şirketi. Kardeşini düşün sefalet içinde mi yaşasın!?"
"ALLAH SENİN BELANI VERSİN!" Sinirle sehpanın ortasındaki vazoyu alıp ayağının dibine attım. Adeta gözüm dönmüştü ve yerden bir cam parçası alıp onun boğazına saplamamak için kendimi zor tuttum. Yanımızda Umut olmasa canına kastedeceğimden emin olabilirdi.
Yaşaran gözlerle son bir kez yüzüne bakıp aynı sözleri mırıldandıp durdum. Allah senin belanı versin Anıl Hanzade!
"Onu zorla mı evlendireceksin baba..?"
Bir kez daha şu kelimeyi duyar duymaz ağlayarak terk ettim salonu. Artık burada kalamazdım. Bu kadarına dayanamazdım artık. Umut gelmeyecekti belki ama bir gün onu yanıma alacağımı biliyordum. Anıl geberdikten sonra benden başka kimsesi kalmayacaktı ve o gün gelene kadar bu kalede güvenle yaşayabilirdi.
Bir hışımla odaya girip gardroptan küçük bir el valizi çıkardım. Sonra bu eşyaların hiçbirinin bana ait olmadığını hatırlayarak yere fırlattım çantayı. Bu oda, bu ev hiçbir şey bana ait değildi ki. Ne bu telefon ne bu cüzdan, bu... paralar! Hiçbiri benim değildi. Boynumdaki inci kolyem ve günlüğüm hariç hiçbir şeye sahip değildim. Yanıma alacağım hiçbir şey yoktu. Anlık gelen bir öfkeyle şifonyerin üzerinde ne varsa hepsini dağıttım. Asıl öfkem Anıl'a değil aylarca beni buraya hapseden kendimeydi. Hata yaptığımın farkında olmama rağmen devam etmiştim buna.
Evet çok şey yaşadım, bana korkunç şeyler yaşattılar ama benim kendime yaşattıklarım daha da korkunçtu.
"Allah kahretsin!" Tüm hıncımı yataktan çıkarmak ister gibi saldırdım. Yorgan ayrı bir tarafa düştü yastıktan çıkan tüyler ayrı bir tarafa.
"Napıyorsun?" Umut odanın içine kadar girmiş yere attığım valizi eğilip almıştı. Hemen arkasında ise Yasemin tek eliyle ağzını kapatmış şaşkın gözlerle odayı inceliyordu.
"Gidiyorum!"
Yanından geçip gitmek istediğimde kolumdan tutup durdurdu beni.
"Nereye gidiyorsun? Kimsesiz değil misin sen?" Bu durumda bile canımı acıtmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Novela JuvenilBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...