Sabah olduğunda ilk iş doktorun odasına gittim ve ondan bütün bilgileri aldım. Zehirleyici madde bulduklarını ama zamanında geldiğimiz için hemen müdahale edip arkadaşımın hayatını kurtardığını anlattı. Sonuç olarak bol bol su içmesi gerektiğini söyledi.
Uyandığında İdil'e bayağı bir yemek yedirmişlerdi. Sonunda öğlene doğru taburcu oldu ve hastaneden çıkmıştık. Yolda giderken İdil'in dikkatimi dağıtması üzerine 2 kere kaza yapma tehlikesi geçirmiştik. En sonunda saçma hareketlerine son vermiş sağ salim eve varabilmiştik. Şimdi ise ben İdil'e çorba yapıyordum. İdil'in en sevdiği domates çorbasını yaptım ve üstüne de selin rendeley- pardon kaşar rendeleyip İdil'e götürdüm. İlk başta istemese de domates çorbası olduğunu görünce ikinci kaseyi bile içmişti.
İdil birden oturduğu yerden hızla kalktı ve yüzünü ekşiterek eliyle karnını tuttu. Allahım deja vu yaşıyordum. İdil'e bakarak elini işaret ettim ve "yine mi?" dedim. O da karnında ki eline bakarak konuştu.
"Hayır ben iyiyim birden kalkınca ağrı girdi. O değil de kızım bugün pazar. "
"Eeee"
"Eee si mi var pazar diyorum pazar. Bugün benim maçım var 11 de." Ben onu tamamen unutmuştum. İdil her pazar bende hafta içi bir gün maça çıkıyordum.
"Sen bu halde hayatta maça çıkamazsın ki."
"Saçmalama Hazal mecburum patronun neler yapabileceğini bilmiyor musun? "
"Bu halde nasıl çıkmayı planlıyorsun. Daha doğru dürüst hareket bile edemiyorsun. Yok olmaz. Ben senin yerine çıkarım" dedim.
Bunu arada sırada yapardık. Eğer birimiz maça çıkamayacak durumdaysa diğeri onun yerine çıkardı. Benim yerime İdil çıktığı zaman kafes yerine normal maç yapardı ama iki kere yapmak zorundaydı. Patronun kuralları sağlamdı. Ben İdil'in yerine çıktığım zaman ya normal ya da kafes yapardım benim için fark etmiyordu.
"Emin misin Hazal? Ben... bilmiyorum içimde kötü bir his var." Evet. Eğer İdil kötü bir şey olacak diyorsa kesin kötü bir şey olurdu.
"Ben senin yerine çıkarım maça orada sorun yokta. Sen burada tek başına ne yapacaksın."
"Oturup seni bekleyeceğim. Ne yapacağım başka?"
"Olmaz!?"
"Neden?"
Daha yeni ölüm tehlikesi geçirmişken olmazdı. Onu tek başına bırakamazdım.
"Yeni çıktın hastaneden tek başına kalma."
"Ameliyatlı dikişli bir halim varda ne olur ne olmaz diye tek bırakmasan anlayacağım ama ortada öyle bir durum olmadığına göre sana bay bay."
"Olmaz İdil!" Ya birileri eve girmeye çalışırsa. Asla tek bırakamazdım.
"Büyük saçmalıyorsun şu an. Bilmediğim bir şey mi var?"
"Ha- hayır. Yok öyle bir şey. Senin için diyorum ben."
"Abartıyorsun." Asıl durumu söylese miydim acaba? Gerçeği söylemedim diye kızar mıydı? Kızarsa kızsın canından daha önemli değildi ya. Söylemeliydim.
"Imm. Bir şey söylemem lazım."
Elini kalbine koydu. "Çabuk söyle!"
"Bir sorunumuz var."
"Ne zaman olmadı ki. Söyle hadi kaldırabilirim muhtemelen."
"Kasıtlı olarak zehirlendin."
"Ne!? Bu kadarını beklemiyordum. Bu.. bu.. BU ÇOK HAVALI! Aynı filmlerde ki gibi Hazal. Biri beni öldürmeye çalıştı ve ben hayatta kaldım. Kim olduğunu biliyor musun peki?" Gözlerini pörtletip büyük bir heyecanla bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Teen FictionBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...