Bölüm 48: Eski Bir Tanıdık

80 6 0
                                    


Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine halen inanıyor ve heyecanını koruyor. Bu iki yan arasında ben eziliyorum.

Gündüzleri içimi heyecan kaplıyor geceleri ise karamsarlık. Bazense geçmişi arkamda bırakmanın verdiği rahatlık beni korkutuyordu. En olmayacak kişinin evinde kalıyordum ve bana yaklaşmasına izin veriyordum. Yanlış olduğunun farkındaydım ama bazen bazı yanlışlar insana çok cazip gelebiliyordu.

Onu tanımak, ne hissettiğini ve neden bana acı dolu bu hayatı yaşattığını bilmek istiyordum. Ona çok kızıyordum, ne olmuş olursa olsun anneme bunu yapmamalıydı diye düşünüyordum. Bazen o kadar çok düşünüyordum ki ondan nefret etmek için kendime işkence ediyordum resmen. Ama günün sonunda zaman zaman ona hak verdiğim de oluyordu. Zaten en çokta bu korkutuyordu beni. Onu affetmekten korkuyordum.

"Mustafa aşağıda seni bekliyor. Hazır mısın?" Dakikalardır bakıştığım aynadan gözlerimi alıp sandalyede oturan Yasemin'e çevirdim. Bir yandan da çantamın kulbunu sıkı sıkı tutuyordum.

"Hazırım."

"Peki.. dışarıya çıkmaya hazır mısın?" Bilmem.. biraz korkuyordum sanırım.

"Artık ölü bir insanım ben. Peşimde kimse yok." Eskiden olduğu gibi yakalanmak korkusuyla eve kapanıp durmayacaktım. Bir boşvermişlik vardı içimde. Eğer bir şey olacaksa zaten olacaktı. Bundan kaçış yoktu. Artık kaçmak yok. Elimden geldiğince normal bir insan gibi yaşamak istiyordum. Tabii İnsanlardan uzak durmak şartıyla. Hayat bana kimseye güvenmemem gerektiğini kafama vura vura öğretmişti. Her normal insanda sosyal olmak zorunda değildi zaten. Ben kendi kendime de yeterdim.

Ölüm kelimesini her kullandığımda Yasemin'in içi ürperiyordu. Gözlerini benden kaçırıyor ve ellerini ovuşturuyordu. Eve ilk geldiğimde canlı cenaze gibi yaşadığım için o zamanlar benden korkuyor gibiydi. Ama uzun bir süre benimle ilgilenip gününün yarısından fazlasını bana ayırınca alışmıştı bu triplerime.

"Yardımın için sağ ol." Oturduğum yerden kalkıp son kez kendime baktım. Siyah bir pantolon ve gözlerimin rengini belli eden açık kahverengi kazak giymiştim. Yasemin'den saçlarımı örmesi için yardım istemiştim. Saç yapma konusunda yetenekliydi ve benim arap saçına dönen saçlarımı ancak o adam edebilirdi.

Yatağın üzerine attığım uzun siyah kabanı da elime aldım ve birlikte odadan çıktık. O yarım bıraktığı işine geri dönerken ben merdivenlerden aşağıya indim. Nereye gideceğimi bilmiyordum sadece biraz bu evden uzaklaşmak ve hava almak istiyordum. Kahvaltıdan sonra Anıl elime kredi kartı tutuşturup istediğim zaman alışveriş yapabileceğimi söylemişti. Bir yanım onun yanında güvende olacağımı söylese de bir yanım bana sunduğu imkanlardan kendimi mahrum bırakmamı söylüyordu. Onun parasını harcamak istemiyordum.

Kapıdan çıktığımda Mustafa abiyi arabanın camını parlatırken gördüm. Beni görür görmez elindeki bezi içeriye atıp arabanın etrafını dolaştı ve sürgülü kapıyı açtı. Ona ufak bir selam verip içeriye geçtim. Bazen bana Cihan'ı hatırlatıyordu. Acaba nişanlısını tedavi ettirebilmiş miydi?

"Sahil kenarına gidelim ama sakin bir yere park et." Aynadan bana kısa bir bakış atıp arabayı çalıştırdı.

"Bugün gideceğiniz yerleri Anıl bey çoktan ayarladı."

"Pardon?" Anayola çıktığımızda hâlâ düzgün bir cevap alamamıştım.

"Eğer beni istediğim yere götürmeyeceksen durdur arabayı. Kendimde gidebilirim."

"Üzgünüm ama bunu yapamam." Sonuçta o da emir kulu olduğu için fazla üstüne gitmedim. Bu durum çok canımı sıkmıştı ama uzatmaya gerek yoktu. Şimdilik aylar sonra dışarıya çıkıp nefes almanın keyfini çıkaracaktım, Anıl'a bunun hesabını eve döndüğümde de sorabilirdim.

MASUMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin