'Günaydın sevgilim.'
"Hayır!" Kanter içinde gözlerimi açıp yataktan fırladım. Hayır hayır hayır! Yapma bunu! Yapma bunu kendine! Avuç içlerimi sertçe başıma vurup bir nevi kendimi cezalandırmak istedim.
Dayanamıyordum artık. Kafayı yemek üzereydim. Her gece, uykuya daldığım her an aynı rüyayı görüp duruyordum. Dayanamıyorum. Onsuzluğa dayanamıyorum ve böyle hissettiğim için de kendimden nefret ediyordum. Sürekli onu düşündüğüm için, onu istediğim, onu arzuladığım için kendimden nefret ediyordum. Bana bu kötülüğü yapan insanı hala sevdiğim için kendimden nefret ediyordum.
"Çık artık aklımdan çık!" Başımı ellerimin arasına alıp iki yana salladım. Elimde olsa beynimi açıp parçalayacaktım.
"Sen gerçekten hastasın!" Derin nefeslerim aniden kesilirken kapımın önünde dikilen Umut'a baktım. Elinde bir bardak suyla öylece dikilmiş acıyan gözlerle bana bakıyordu.
"Ne işin var senin benim odamda!?" Hızla yerimden kalkıp üzerine doğru yürüdüm. Ürküp bir adım geriye kaçsada hızlı bir refleskle uzanıp elindeki suyu aldım ve kafama diktim. Kuruyan boğazım rahatlarken derin bir nefes aldım ve kendime gelmeye çalıştım. Her yanım terden yapış yapış olmuştu.
"Yabani misin? İsteseydin eğer verirdim zaten sana getirmiştim."
"Rahat bırak beni Umut." Arkamı dönüp odamın karanlığına girdim.
"Seni düşünende kabahat. Ne halin varsa gör!"
Ayak seslerinden gittiğini anladım. Vakit kaybetmeden odanın penceresini açıp başımı dışarıya çıkardım. Elim istemsizce göğsümün biraz üzerine aşk düğümüme gitti. Dayanamıyordum. Artık sadece geceleri değil gün içinde de nefes alamamaya başlamıştım. Aklıma geldiği her an, gözleri zihnime düştüğü her saniye nefesim kesiliyordu. Beni boğuyordu. Yanımda olmadığı her an bana ölümü yaşatıyordu ama yanına gitsem yine ölürdüm biliyorum. Çünkü o ölümdü. O severken bile öldürmeyi başarabilmişti. Artık beni biraz olsun sevdiğini biliyorum çünkü çektiği acı ortadaydı. En azından içinde biraz olsun insanlık olduğunu anlamıştım. Biraz olsun vicdanı vardı ki arkamdan yasımı tutuyordu. Biraz olsun sevilmiştim..
Soğuk hava beni üşütmeye başladığında penceremi kapatıp perdeyi çektim. Terli kıyafetlerimi çıkarıp bir köşeye attım ve temizlerini giydim.
Her gün kendimi az kaldı diye teselli ediyordum. Az kaldı. Şimdi çok zorluyordu ama biliyorum az kaldı. Bununla yaşamayı öğrendiğimde bu kadar acı çekmeyeceketim. Alışacaktım. Onsuz yaşamaya, onsuz nefes almaya alışacaktım. Ben güçlüydüm. Acıya alışkındım. Biliyorum toparlayacaktım. Az kaldı..
Boynuma yapışan saçlarımı toplayıp gevşekçe bağladım. Umut'a baksam iyi olacaktı. Hem o bu saatte neden ayaktaydı ki?
Kenarda duran terliklerimi giyip çıktım odadan ve ses yapmamaya dikkat ederek uzun koridorda yürüdüm. Odasının önüne geldiğimde bir an tereddütte kaldım. Muhtemelen o da beni odasından kovacaktı. Hatta önce hakaret eder sonra kovardı. Çok bağırıpta Anıl'ı uyandırmasa bari.
Kapısını iki kere tıklatıp ses vermeseni bekledim. Uyumuş muydu? Bir kez daha denedim. Daha 5 dakika önce uyanıktı bu kadar hızlı uykuya dalmış olamazdı. Ses vermeyince kapının kulbunu yavaşça indirip içeriye doğru adımladım. Belkide lavabodaydı- hayır gerçekten yatıyordu.
Ses yapmamaya özen göstererek başucuna kadar geldim. Kulaklıktan çalan müzik o kadar yüksek sesliydi ki ben bile rahatça duyabiliyordum.
"Umut?" Kimsenin duymaması için sessizce fısıldadım ama bunu Umut bile duymazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Teen FictionBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...