İdil'den
O zaman dans...
Zil çalınca büyük bir sevinçle sıramdan kalkıp hemen çantamı toparladım. Sırada Seçmeli Dans dersim vardı. Bu dersi sadece dans kursuna gidenler seçebiliyordu. Yani benim gibiler.
"İdil sakin ol. Sakın kendinden geçme." Hazal'ı duymamazlıktan gelip sadece gülümsedim.
"Bak sonra atılıyorsun takımdan gelip benim başımı şişiriyorsun." Gözlerimi devirip sırada kalan son defterimi de çantama koydum.
"İdil!"
"Off tamam." Çantamı sırtıma takıp sınıftan çıktım. Tabii ki de kendimden geçecektim.
Ne yapayım belli bir süreden sonra kendimden geçiyordum. Herkes hareketleri sırayla tekrarlarken ben gözlerimi kapatıp kendi hareketlerimi uyguluyordum ve çoğu zaman bunu yaptığımın bile farkında olmuyordum. Gözlerimi açıyordum ve karşımda öfkeli bir kaç surat görüyordum. Sonra takımdan atılıyordum.
Kendi kendimi tembihleyip yoluma devam ettim. Hocaya uymam lazımdı. Bu takımdan atılamazdım çünkü 2 ay sonraki basketbol maçında çıkacak olan ponpon kızlara katılmam gerekiyordu. Maçta Bora'da oynayacaktı ve benim...
Benim ne? Devamı yoktu. Çıkarmalıydım aklımdan şu çocuğu. Bir kere bile muhabbetimiz olmamıştı neden etkileniyorsam. Salak kafam okul erkek doluydu ne diye ona takılı kaldıysam. Kendi kendime gözlerimi devirdim. Tam bir aptaldım.
Sıkıntılı bir nefes verip merdivenlerden aşağı indim ve soyunma odasına girdim. İçeride Selin, Melis, Damla ve bir kaç kişi daha vardı. Ne yazık ki aynı dersi alıyorduk daha da önemlisi hoca olmadığı zaman eğitimci olarak başımıza baş dansçı geçiyordu. Yani Selin. Yüzde yüz emindim hoca olmadığı zaman benimle çok fena uğraşacaktı hatta takımdan atılmam için eminim elinden geleni ardına koymayacaktı. O yüzden hareketleri doğru yapıp hocanın gözüne girmeliydim. Eğer gerçekten çok iyi olursam belki takımın başına geçerdim. Bunu bugün yapmalıydım. İlk günden hocanın gözüne girmem gerekiyordu.
Bana ait dolabımı açıp içinden spor kıyafetlerimi çıkardım. Normalde eşofman giymeyi severdim ama herkes şort ya da tayt giyiyordu. Dolabın içinden şort ve tişört alıp çantamı dolabın içine tıktıktan sonra boş bir kabine geçip üzerimi değiştirdim.
"Saçım nasıl olmuş." Melis'in o iğrenç sesini duyunca sessiz bir şekilde ağzının taklidini yaptım. 'Siçim nisil ilmiş?' O koca ağızlı süslü kertenkele Bora'ya yazıyordu.
Derin bir nefes alıp bıraktım. Bora yok. Bora yok. Unut şu çocuğu.
"Bora'nın da maçı var şimdi. Selin beni ona yakın bir yere yerleştir tamam mı? Artık beni görmesinin zamanı geldi."
Çıkardığım kıyafetlerimi alıp kabinden çıktım ve onları da dolabıma atıp kapıyı çarpıp çıktım soyunma odasından. Zaten Melis'e ayrı bir gıcıktım birde Bora'ya olan ilgisi ondan daha çok nefret etmemi, onu parçalama isteği getiriyordu. Belki Bora benim olmayacaktı ama Melis'in de olamazdı. Acaba bir gün kenara çekip dövse miydim?
Saçma fikirlerime bir son verip spor salonuna geçtim ve bir köşede toplanan kızların yanına gittim. Neyse ki bu kızlar herkes gibi tip tip bakıp kendi aralarında fısır fısır konuşmuyorlardı. Aynı zamanda hepimizin tek bir ortak noktası vardı onlarda benim gibi Selin'den nefret ediyordu. Bunu okulun dans sayfasına atılan yorumlardan biliyordum. Hatta farklı hesaplardan birkaç yorumda ben atmış olabilirdim.
"Yaa kızlar artık birimizin yükselip baş dansçı olması gerekiyor ben artık dayanamıyorum!" İsyan eden sesi takip edip sahibini buldum.
Bu bebek yüzlü saf güzellikteki kızı kim üzmüştü. "Ne oldu?" dedim anlayışlı bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Novela JuvenilBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...