"Lütfen... benim için?" Başımı olumsuz anlamda iki yana sallarken önümde ki boş tabağı alıp sandalyeden kalktım ve tabağı lavabonun içine bıraktım."Olmaz." Olmazdı.
"Hazal biliyorum başından çok kötü olaylar geçti.. ama sen bunları atlatabilirsin." Evet atlatabilirdim. Atlatıyordum da. Evden dışarıya adım atmayarak.
"Olmaz."
"Hazalcım-"
"Olmaz."
"Papağan gibi aynı kelimeyi tekrar edip durma lütfen!" İdil sesini yükseltmeye başladığında ağzımı açıp tek bir kelime dahi etmeden ortamı daha fazla germemek adına ona arkamı dönerek merdivenlere yöneldim. Artık kimsenin bana istemediğim şeyler yaptırmasına izin vermeyecektim. Bu benim iyiliğime dahi olsa bile.
"Hazal nereye gidiyorsun!? Sen beni çıldırtacak mısın!? Hemen buraya gel!" İdil'in böğürmeleri devam ederken odama girip kapıyı nazikçe kapattım ve aynamın önündeki pufa oturdum.
Olmaz.
Elimi önümdeki makyaj malzemelerinin üzerinde gezdirip başlangıç olarak yüz temizleme jelini ve bir miktar kopardığım pamuğu elime aldım. Yüzüm temizdi. Uyanalı henüz bir saat olmuştu ve güne ılık bir duşla başlamıştım. Yumuşak lifi yüzüme o kadar uzun süre sürtmüştüm ki duştan çıktıktan sonra aynaya baktığımda yeni olgunlaşmaya başlamış domates gibi gözüküyordum.
İdil'in sesi giderek yakınlaşırken gözlerimi sıkıca kapatıp bir süre olduğum yerde sallandım. Olmaz diyordum neden anlamıyordu. Olmaz. Olmaz. Olmaz!
Derin bir nefes alıp gözlerimi açtığımda bir süre solgun yüzüme baktım. İyiydim. Evde güvendeydim. Şimdi ise yüzüme birkaç küçük dokunuş uygulayacak ve güzel olacaktım. Eski Hazal olmak istiyordum. Eskisi gibi görünmek istiyordum. Gözaltı morluklarımdan, solmuş yüzümün yer yer belirgin noktalarındaki kızarık damarlarımdan kurtulmak istiyordum. Ve bunlardan sadece makyaj yardımıyla kurtulabiliyordum. Ya da kurtulduğumu sanıyordum. Herkes beni normal bir insan gibi görürken aynaya baktığımda gerçek yüzümü gören sadece bendim.
Pamuğu yumuşak hareketlerle yüzümde gezdirirken kulağımı kapımın önünden gelen seslere kabarttım.
"İdil! İdil diyorum! Dur! Ne yapıyorsun sen!?" Aynı soruyu kendime sordum. Ne yapıyordum ben?
İşi biten pamuğu hemen ayak ucumda duran içi, kullanılmış pamuk ve dibi gelmiş makyaj malzemeleriyle dolup taşmak üzere olan çöpe attım. Kendi kendimi kanser ediyordum.
"Ne yapıyormuşum!? Onu normal hayata döndürmeye çalışıyorum. Sende biraz destek versen fena olmaz!" Bizim ne zaman normal bir hayatımız olmuştu ki?
"Hangi normal hayat? Allah aşkına şu kıza bir bak sence bir hayatı varmış gibi mi gözüküyor?" Yok muydu? Benim bir hayatım yok muydu? Nefes aldığıma göre hayattaydım. Her gününe lanet ederek uyanığım bir hayat.
Tüm bu kendimi sorgulamalarım içimdeki bitmek bilmeyen savaşı harlarken yüzümde hiçbir tepki uyandırmamıştı. Harekete geçmem gerekiyordu artık bu savaşı bitirmem gerekiyordu ama benim tek yaptığım kolumu hareket ettirmek oldu. Donuk bakışlarım eşliğinde gözaltı morluklarıma kapatıcı uygulamaya başladım. Eskisi gibi güzel değil miydim artık?
"Evet şu an yok! Gün boyunca sadece uyuyor, uyandığında ise sadece makyaj yapıyor. Sohbet etmiyor, doğru düzgün yemek yemiyor, eskisi gibi film izlemiyor. Farkında mısın Hazal artık bizimle kavga bile etmiyor." Hafifçe gülümsedim. Duyduklarım hiç hoşuma gitmiyordu. Evet hareketsizdim. Hiçbir iş yapmıyor hatta tüm gün yatakta uzanıyor olabilirdim ama bu düşünmediğim anlamına gelmiyordu. Aldığım sakinleştirici ve uyku hapları sadece bedenimi uyuşturuyordu zihnimi değil. Zihnim hala aynı zihindi. İntikam aynı intikamdı. Ben halâ aynı bendim. Sadece biraz istirahate ayrılmıştım o kadar. Yaşadıklarım beni o kadar çok yormuştu ki artık hiçbir eylemde bulunmak ve onların sonuçlarına katlanmak istemiyordum. Bir süre dümdüz bir sakinlik istiyordum. Dinlenmek istiyordum. Pes etmiyordum... ama yorgundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Teen FictionBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...