Yürüyüş

2.7K 231 48
                                    

Yine bir uzun süreli sarılma merasimimiz sonrasındaki çalan çıkış ziliyle birbirimizden ayrıldık.

Ondan tekrar tekrar özür dilerken, o da önemli olmadığını bir an duygusallaştığını söylemişti.

Geri yukarı çıkıp eşyalarımızı aldıktan sonra çıkışa doğru yürüdük.

"Jungkook!" Tae'nin sesiydi bu, arkamı dönüp ona baktım.

Yanına iki kızı almış bize doğru geliyordu, göz devirdim.

"Ne var?"

"Seninle gelemeyeceğim bugün diyecektim. Aa merhaba Jimin." Yanımdaki sarıyı görmesiyle de ona selam vermişti. Şaşırmıştı tabi sarı, bu zamana kadar kendisiyle hiç konuşmayan birisi birden ona güler yüzle selam vermişti. Sarı da minik bir merhaba dedi Tae'ye.

"Ben de zaten seninle gelmeyecektim."

"Hemen sat tabi beni." Alınmış numarası yapıyordu salak.

"Gerizekalı önce sen beni sattın ya."

Ne kadar salak olduğunu ona anlattıktan sonra kıçına tekme atıp okuldan çıktık sarıyla beraber.

"Niye öyle yaptın?"

Yine kolumun altına almıştım. "Ne yapmışım?"

"Gerizekalı dedin, bir de vurdun. Üzülmez mi?"

Ona bakıp omzunda olan elimle yanağını sıktım. Yumuşacıktı. Umarım bu temaslarımdan rahatsız olmuyordu çünkü ben temas severdim.

"Üzülmez o. Biz hep böyleyiz birbirimize."

Kafasını sallayıp önüne döndü.

"Sen evine neyle gidiyorsun?"

"Yürüyerek gidiyorum. Otobüs de gidiyor aslında ama ben yürümeyi daha çok seviyorum."

"Uzak mı, ne kadar yürüyorsun?"

Dudaklarını yaladı, biraz düşündü. "Sanırım kırk veya kırk beş dakika sürüyor."

Şaşırdım, fazlaydı. "Ve sen her gün bu yolu mu yürüyorsun?" Usulca kafasını salladı.

"Sırf yürümeyi seviyorsun diye?"

Bana hiç bakmıyordu, yine kafa salladı.

"Sarı doğruyu söyle."

"Doğruyu söylüyorum. Hem yürüyüş oluyor."

Onu kendime çevirip kollarından tuttum. Okulun dışındaydık şu an.

"Bana doğruyu söyle. Benden bir şey saklamana gerek yok. Eğer bana güvenmiyorsan-"

"Hayır sana güveniyorum."

Derin bir nefes aldı. Bakışlarını aşağı indirdi.

"Sınıfımızdan da binen var otobüse, beni görünce hemen yanındakilere bir şey söylüyorlar. Ne diyorlar bilmiyorum ama herkes bana garip garip bakıyor. Kimsenin yanına oturamıyorum. İstediğim oturmak değil zaten ama bakışlarını ve söylediklerini yirmi dakika boyunca çekmek zorunda kalıyorum. Binmiyorum ben de artık."

Sinirlenmiştim. Tamam çocuğu sevmiyor olabilirsin ama ona yolculuk boyunca dik dik bakmak ve kötülemek neydi?

"Sikerim ben onları sarı. Bugünlük kartım yanımda değil yürüyeceğiz ama yarından sonra ben de seninle geleceğim. Bakayım ağızlarını açabiliyorlar mı?"

"Hayır Jungkook gelme, ben yürürüm kendim, alıştım hem."

İlk defa bana adımla sesleniyordu.

"Alışmak falan yok, onlar alışacaklar. Bir daha öyle ağızlarını açıp da bir şey diyemezler sana. Yürü hadi."

Omzuna kolumu atıp devam ettim yürümeye. Ona baktığımda kafasını aşağı eğmişti, yanakları sarkmıştı. Dayanamayıp yanağına bir öpücük bıraktım hızlıca.

"Kaldır kafanı."

Sanırım öptüğüm için utanmıştı, güldüm bu haline. Temas severim demiştim. Ama sanırım sarının bundan haberi yoktu.

"Senin evin uzak mı peki, benimle geliyorsun ama sonra nasıl döneceksin?"

"Sen düşünme beni."

Kafasını hızla kaldırıp bana çevirdi.

"Nasıl düşünmeyeyim? Sen beni düşünüyorsan ben de seni düşünürüm."

Sarı sinirlenmiş miydi?

"Benimle her gün gelmene izin veremem, yorulursun."

Yanaklarını sıkmamak için zor tuttum kendimi. Hapur hupur bir şeyler diyordu.

"Sarıı..." Uzatarak söyledim.

"Bak seni bir bırakayım evine, sonra benimle ne kadar mesafe varmış bakarız tamam mı?"

"Peki tamam."

Sessiz sessiz yürüdük sarıyla bir süre. O bana tarif ediyordu. Sonunda evinin önüne geldiğimizde etrafa bakındım. Kendi gibi küçük bir evi vardı.

"Demek evin burası?"

Hımlayarak onayladı.

"Aslında benim evimle çok uzak değiller. Buraya on, en fazla on beş dakika yürüme mesafesi vardır muhtemelen."

"Ama yine de kendi durağında in sen bundan sonra, benim yüzümden yorulmanı istemiyorum."

Konuşan miniğin yanaklarını tek elimle iki yandan sıkıp dudaklarını öne doğru çıkarttım. Ördek gibiydi.

"Sus bakayım sen."

"İyi de zaten seni benimle görünce bir şey demezler."

Konuşması, dudağını büzdüğüm için tuhaf ama komik çıkıyordu.

Tek kaşımı kaldırdım. "Ben inince nolacak?"

"Imm... Beş dakika dayanabilirim.

Biraz düşünür gibi yaptım. Sonra da yanaklarını bıraktım. Eliyle ovuşturdu.

"Yok. İlle de seninle ineceğim."

Hafifçe ofladı. "Peki tamam."

"Hadi geç içeri."

Beni içeri davet etmesini isterdim ama daha bunun için çok erkendi, o yüzden olmazdı.

Bir şey diyecek gibi oldu, sonra vaz geçti.

"Teşekkür ederim. Her şey için."

Onu kendime çekip sarıldım. Ani hareketime şaşırmıştı. Ben böyleydim. Hareketlerimi sınırlandırmaz ve ne geliyorsa içimden yapardım. Biraz da temas sevdiğim için böyleydim.

"Teşekkür etme sarı, çünkü ben senden özür dilerim. Belki sana kötü bir davranışım olmadı bilemem ama biraz umursamazımdır ben. Seni bu zamana kadar dikkate almadığım için özür dilerim. Ağzımı açıp tek bir şey demediğim için özür dilerim. O yüzden sen bana teşekkür etme, sadece beni affet."

Sözlerim karşısında donup kalmış, bir şey diyememişti. Ben de durur muyum? Öylece dururken sarının yanağından öpüverdim.

Dedim ya hem istediğim şeyi yapardım, hem de temas severdim. Sarı da tatlı bir arkadaşım olunca böyle bir şeyler ortaya çıkıyordu.

Tabi hemen sonrasında ben niye öptüm şimdi bu çocuğu? diye bir soru dolandı aklıma.

O bana hala şaşkınca bakarken omuzlarından döndürüp evine doğru iteledim.

"Yarın görüşürüz sarı. İyi uykular hadi."

"İyi de saat daha dört."

"Çocuklar erken uyumalıdır. Sen de bir çocuksun. Sütünü iç, mışıl mışıl ayıcığına sarılarak uyu."

Onu evine pışpışlayıp ben de kendimle bir iç konuşması yaparak evime yürüdüm.

🤱

I'm ShyyyyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin