Hava iyice kararırken Kadıköy'deki evime geldim. Daha Şule'yle yüz yüze bile görüşmediğimiz göz önüne alındığında anahtarımın olmayacağını düşünmüştür ve evdedir diye umarak taksiden indim ve 4 katlı yeni apartmanın çatı katının ziline bastım.
İnternetteki ilan ve Şule'nin çektiği resimlerden gördüğüm kadarıyla ev çok şirin bir 2+1 daireydi. Daha önce bırakın 2+1'i , tek kattan oluşan bir evde dahi hiç yaşamamıştım ama bu yaşayamayacağım anlamına gelmiyordu. Çatı katı olmasına rağmen tavanları da çok yüksek ve ferahtı ve bu tabi ki kiranın neden bu kadar yüksek olduğunu da açıklıyordu.
Kapının önünde iki dakika kadar dikildikten sonra Şule'nin evde olmadığına ikna olup ona geldiğimi haber vermek için mesaj attım. Ve kapının önündeki merdivenlere oturdum.
Hava iyiden iyiye soğumaya başlamıştı ve açıkçası biraz kıçım üşümüştü. Beni çok bekletmeyeceğini umarak serin havayı unutmak için biraz Instagram'da dolaşmaya başladım. Hesabım herkese açıktı o yüzden haddinden fazla takipçim ve bazen rahatsız edici DM'lerim oluyordu ama onun dışında fotoğraf çekmeyi ve paylaşmayı seviyordum.
Bazen kendi fotoğraflarım, bazen Rüzgar'ın haberi yokken ikimizi çektiğim fotoğraflar, lise arkadaşlarımla, ailemle çekildiklerim ve tabi ki yemekler.
Annem yemek yapmayı çok sever ve ben de sanırım bu huyumu ondan almışım. Bölümüme karar vermeden önce hep gastronomi okuyacağımı düşünmüştüm çünkü mutfakta zaman geçirmeyi, yeni tarifler denemeyi çok seviyorum. Annem aşçı olduğu için bildiğim hemen hemen her şeyi ondan öğrendim ama pasta ve tatlı benim daha çok ilgi alanım olduğundan bir süre de eski en yakın arkadaşımla pastacılık kursuna gitmiştim.
Mira aklıma gelince istemsizce gerildim çünkü o aklıma ne zaman gelse onunla birlikte Mert de geliyordu. Kendime ne kadar atlattım desem de Mert'i gerçekten sevmiştim -veya şu ana kadar en uzun süre çıktığım erkek o olduğu için öyle sanmıştım- ama ne olursa olsun aldatılmak insanın karşısındakine olan güvenini kırıp ayrılığa sebep olmasının yanında kişiye yetersiz olduğunu, belki de bir kişi tarafından sevilmeye değip değmeyeceğini sorgulatıyordu. Sırf bu yüzden belki haftalarca aynaya bakamamış, odamdan çok nadir çıkmıştım. Bu zamanlarda arkadaşlarım, annem ve özellikle Rüzgar en büyük destekçimdi.
Düşüncelerimi yakından gelen bir araba sesi bozdu ve gelenin Şule olduğunu düşünerek kalkıp merdivenlerden inmeye başladım.
Yaklaşık 10 dakikadır bu şekilde oturuyor olmalıydım ama popom fena halde uyuşmuş ve üşümüştü. Zaten çok çabuk hastalanan bir bünyem vardı, o yüzden umarım gelen odur da eve hemen girebilirim diye düşünürken lüks bir Audi'nin yan koltuğunda tanıdık yüzünü görünce rahatladım.
Yüz yüze hiç görüşmemiştik ama birbirimizi Instagram'dan takibe almıştık bu yüzden hafif tombul yanakların ve buz mavisi gözlerin olduğu yüzüne aşinaydım.
Gözlerim hemen yanındaki sürücü koltuğunda oturan çok açık tenli ve Şule'ninkileri andıran buz mavisi gözleri olan adama takıldı. Benden belki 5-6 yaş büyüktü ama hayatımda bu kadar karizmatik bir adam görmediğime -bugün uçaktaki adam hariç- neredeyse emindim.
Gözlerimiz bir süre takılı kalırken Şule'nin açtığı araba kapısıyla gözlerimi kırpıştırdım ve onun tarafına baktım. "İdil hoşgeldin. Çok bekletmedim inşallah ya. Hava da serinmiş,"dedi ve titrermiş gibi bir hareket yaptı.
Yaklaşık bir aydır yazışıyor ve arada da telefonla konuşuyorduk bu yüzden benim için bir yabancı değildi artık. "Yok ya çok beklemedim, ben de evi yeni buldum zaten," diye yalan söyledim ve açtığı kollarına girip ona sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...