Babam hiçbir zaman tam olarak istediğim baba figürü olmamıştı benim için. Çoğunlukla çalışması gerekiyor, yapması gereken işler oluyor ve ben ihmal ediliyordum. Benimle ilgilenme işini annem üstleniyor, babam sadece korunmam gereken durumlarda ortaya çıkıyordu.
Küçükken şirkete gittiğimde, en üst katlardan birinde, babamın odasında kendi kendime oyalandığım zamanlarda insanların görmediğimi sandıkları şeylere dikkat ederdim. Şirkete sık sık polislerin gidip geldiğini, bir sürü konu hakkında babamla el sıkıştıklarına mesela.
Babam, polislerle hep içli dışlı olmuştu. Babam, polislerle fazla içli dışlı olmuştu. Babam, polislerle benimle geçirdiğinden daha fazla vakit geçiriyordu.
Sırf bu yüzden büyünce polis olmaya karar vermiştim. Belki polis olursam babamla daha fazla görüşebilirdim. Ona yardım da ederdim.
Nasıl oldu da polislikten vazgeçip reklamcılık okumaya karar verdiğimi bilmiyordum ama şu anda, polis karakolundaki bir ayağı diğerlerinden kısa olan ve ileri geri sallanırken ses çıkaran bir sandalyede otururken iyi ki diyordum. İyi ki polis olmamışım.
Karakolun içerisi o kadar kalabalık ve gürültülüydü ki kalkıp gitmek istiyordum ama yapamazdım. Atlas ve Rüzgar aşağıda nezarethanede, Mert hastanedeydi. Hastaneye götürülmeden önce gayet sağlıklıymış gibi bana evliliğimle ilgili sorular sorarken bağırıyordu ama durumunun hiç de iyi olmadığının farkındaydım.
O götürüldükten sonra Atlas ve Rüzgar'a kelepçe taktılar. Atlas ağladığımı görünce kaşlarını çattı. "Altı üstü bir gece nezarethanede kalacağım," dedi.
Burnumu çektim. "Bir gecede çıkabileceğini nereden biliyorsun?"
Serseri bir şekilde sırıttı. "Herhalde çıkacağım." Burnumu parmaklarının arasında sıkıştırdı. "Garanti olsun diye evlendim zaten seninle."
Elini kaydırıp, anlamadığım için çatılan kaşlarımın arasında işaret parmağını gezdirdi. Sonra aşağıya indirip yanaklarımdaki gözyaşlarını sildi birbirine bağlı ellerle. Polis memuru Rüzgar'ı arabaya bindirmeyi bitirince Atlas'a gelmişti sıra. Hızlı bir şekilde eğildi ve alnıma sert bir öpücük bıraktı Atlas. "Damadı değil miyim? Kayınpederim çıkarır beni nezaretten," diye fısıldayıp yanağımdan makas aldı ve arabaya bindi.
Vakit kaybetmeden ben de arkadaki ekip aracına binip yolda babamı arayıp olanları anlatmıştım. Babam sinir küpüne dönmüş bir halde telefonu kapatmış, çok kısa bir sürede de bizim arkamızdan karakola gelmişti.
Şimdi de kapalı bir kapının ardında babam ve birkaç polis, başkomiser ve bilmediğim birkaç kişinin daha konuşmasının bitmesini bekliyordum.
Ya Atlas bir daha çıkamazsa ne yapardım? Mert şikayettçi olursa -ki kesin olacak- kaç yıl yatacaktı Atlas? Ben evlendiği gün kpcası hapse giren bir kadın olarak mı devam edecektim hayatıma? Ayda bir onu ziyarete gidip temiz iç çamaşırı mı götürecektim?
Saçma sapan düşüncelerle beynimi bulandırırken sonunda kapı açıldı ve önden babam, arkadan da polisler çıktı. Babam yanıma geldi. "Hala ifade vermedin değil mi?" diye fısıldadı.
Başımı iki yana salladım. Ne diyebileceğimi bilmiyordum. Ortada silah vardı. Atlas'ın ne ifade vereceğini bilmeden ağzımı açamazdım.
Babam da kafasını salladı. Polisler dağılırken bir tanesi başımızda bekliyordu. Babam göz ucuyla ona bakıp tekrar bana döndü. "O Mert denilen şerefsizin sana neler yaptığını memur beye anlattım. Atlas sadece seni kurtarmak için oradaydı. Nefsi müdafaa olduğunu, Mert'in dayak yediği süre boyunca kışkırtmaya ve sana sözel tacizde bulunmaya devam ettiğini söyledim. Şimdi Atlas ve Rüzgar'ı nezarethaneden çıkartacaklar. İfadelerini alacaklar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...