Ulaş'la göz göze geldik. Şaşkınlıktan irileşen göz bebekleri her şeyi kesinleştiriyordu. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Sakinleşmeliydim.
Aldığım birkaç derin nefesten sonra gözlerimi açtım. Ulaş, şaşkın hali gitmiş, düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. Durumu nasıl kurtaracağını düşünüyor olmalıydı. Tiksindiğimi belli eden bakışlarıma bir süre daha karşılık verdikten sonra bir diğer kurbanı olan kadına döndü.
"Bir öğrencim, herhalde bir şey soracaktı," dedi. Bir de beni tanımazlıktan geliyordu.
İstemsizce ağzımdan bir "Hah!" sesi çıktı. Tam devamını getirip yüzüne tokadı patlatacakken kadına kaydı bakışlarım. Onun bir suçu yoktu. Hem de hamileydi. Ulaş'la ilgili olan gerçeği elbette öğrenmeliydi ama bu şekilde değil. En azından benden değil. Bir de kadına veya karnındaki çocuğa bir şey olursa bunun sorumluluğunu almak istemiyordum.
"Evet, ben şey... kusura bakmayın. Çok önemli değil, sonra tekrar bulurum sizi," deyip arkamı dönecekken Ulaş bir hışımla uzanıp kolumu tuttu. "Şimdi konuşalım. Mine sen içeri gir," dedi kadına bakmadan.
İğrenç herif hala bana dokunma haddini kendinde buluyordu. Suratına tükürmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve kolumu sertçe çekerek elinden kurtardım. "Yok hocam, ben sonra gelirim," dedim dilimle söyleyemediğim hakaretleri ona gözlerimle anlatmaya çalışırken.
Elini çekmesinden yararlanarak hemen arkamı döndüm ve hızlı adımlarla asansöre doğru ilerledim. Adının Mine olduğunu öğrendiğim kadını bir şekilde geçiştirmiş, arkamdan geliyor olabilirdi. Şansıma bir asansör bulunduğum kattaydı. Hemen odamın bulunduğu kata bastım ve kapılar kapandığı gibi ağlamaya başladım.
Asansör, odamın olduğu 13. kata inene kadar birkaç katta durmuş, her seferinde binenlerin garip bakışlarına maruz kalmıştım.
Kendimi asansörden dışarı atabildiğimde odaya yürürken gözyaşlarımı olabildiğince silmeye çalıştım. Gözlerimin kızarıklığını Şule'nin görmemesini umuyordum çünkü ondan laf almam ve Mine'nin kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu.
Cebimden kartımı çıkarıp kapıyı açtıktan sonra derin bir nefes alıp düz tutmaya çalıştığım ifademle içeri girdim. Şule yatağına bir gardrobu dolduracak kadar elbise yığmış, aralarından seçmeye çalışıyordu. Geldiğimi fark edince hemen bana döndü.
"Tam zamanında geldin. Hazırlan da biraz gezelim. Yarın bütün gün plajda olacağız. Dönüşte spaya da gideriz. Oda fiyatına dahilmiş."
Şu an tam da gezme havamdaymışım gibi hiç bozuntuya vermeden kendi bavulumu sürükleyip yatağımın yanına getirdim ve açtım. O sırada konuyu nasıl açacağımı düşünüyordum. En sonunda boğazımı hafifçe temizleyerek söze girdim.
"Şule, hani biz seninle okuldaki açık hava konserine gitmiştik ya."
Şule 'birden bu konu nereden çıktı' dercesine yüzüme baktı. "Eee?"
"Aklıma geldi de. Hani ben bir ara tuvalete gideceğim diye yanından ayrılmıştım ya."
Kaşları çatıldı. Yüzünü belirgin bir şekilde merak sardı.
Bir şey demeyince devam ettim. "Ben tuvaletten döndüğümde yüzüme neden öyle garip garip bakmıştın?"
Birkaç saniye düşünür gibi oldu. Sonra nihayet hatırlamış gibi o günküne benzer bir gülüş belirdi dudaklarında. "He sen onu diyorsun. Ben de bir şey soracaksın diye bekliyorum."
"Sordum işte Şule cevap versene. Neden baktın öyle aklıma takıldı," dedim. Bir anda aksileşmemi umarım görmezden gelirdi.
Gülüşü daha da genişledi. "Sanki bilmediğin şey. Bütün rujun dağılmıştı. Kesin okulun içindeyken biriyle öpüştün." Biraz duraksayıp yüzümü inceledi. "Kim acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...