4

4.1K 66 14
                                    

Sessiz araba yolculuğumuz gergin bir hava yaymaya başlamıştı ve benim acilen bir konu açmam gerekiyordu. Ama böyle zamanlarda da aklıma hiçbir şey gelmezdi ki.

İçimden düşünürken sessizliği onun sesi böldü. "Ne okuyorsun?" dedi. Evet, bundan bahsetmemiştik, bu konu markete kadar bizi idare ederdi herhalde.

"Reklamcılık," dedim. Dan diye bana döndü "Ne?" Sesindeki şaşkınlığı bastırma gereği duymamıştı. Ona döndüm. Gözleri meraklı bir ifadeyle bakıyordu bana.

"Bu kadar garip olan ne?" diye sordum. Bakışlarının ağırlığına dayanamayıp önüme döndüm. O da döndü. "Reklamcılık mezunuyum. Haliyle en az bir dersine ben gireceğim." Doğru mu duymuştum? Daha okula adımımı atmadan öğretmenimle tanışmıştım. Bu da yetmiyormuş gibi etkilenmiştim adamdan.

"Tesadüfün de böylesi," diye mırıldandım. Sonra dayanamayıp "Kaç yaşındasın?" dedim. Ama ondan önce sormam gereken bir soru daha vardı. "Ya da dur. Artık seninle teklifli mi konuşmam gerekiyor?" dedim.

"Ders içinde evet. Ama şu an hayır. Ve 24 yaşındayım." Ben 18 yaşındaydım bu da demek oluyor ki aramızda 6 yaş vardı. Ben, acaba bir ilişkide kaç yaş fark idealdir diye düşünürken marketin önüne gelmiştik bile. Büyük bir marketti, sanırım aradığım her şeyi bulabilirdim.

"Gelmemi ister misin arabada mı bekleyeyim?"dedi. Beni eve geri mi bırakacaktı? Ben alışveriş sırasında kendimi unuturdum ve kesinlikle öğretmenim olacak bir adamı bu şekilde bekletemezdim. "Hayır hayır, lütfen sen dön. Benim işim ne zaman biter belli olmaz. Hem gelirken iyice bakındım. Geri dönüş yolunu bulabilirim."

Ben bunları tek nefeste söylerken kemerini çıkardı ve bana döndü. Biraz fazla mı yakındık sanki? "Sen bilirsin,"dedi. Ben de kemerimi çıkardım. "Telefonunu verir misin?" Bu adam bana bir şey söyleyince karşı çıkacak iradeyi kendimde bulamıyordum.

Ne için istediğini bile sormayarak arka cebime uzandım ve telefonu çıkardım, parmak izimi girip ona uzattım. Telefonu elimden alırken parmaklarımız birbirine değdi. Şu küçücük dokunuş bana niye bu kadar elektrik yüklüyordu anlamıyordum. Eline aldığı anda birkaç saniye ekrandaki resmime bakınca utandım.

Telefonuma bir şeyler yazdı ve sonra kendi telefonu çalmaya başladı. Cebinden çıkardığında benim numaramın ekranda yazdığını gördüm. Aramayı sonlandırıp kendi telefonuna bir şeyler yazdı. Sanırım beni kaydediyordu. Hangi isimle kaydettiğini merak edip telefonu elinden almak istedim. Sonra telefonumu uzattı.

"Bir şey olursa ara. Şule benden çoğu şeyi saklar, kafasının dikine gider. Onu dinleme," dedi. Teşekkür edip telefonumu aldıktan sonra arabadan indim ve arkama bakmayarak hızlıca markete girdim.

Ben gözden kaybolduktan sonra arabanın motor sesi yükseldi ve gitti. Hemen telefonumu çıkardım ve kendini 'Ulaş' diye kaydettiğini gördüm. Ne bekliyorduysam?

Bir market arabası almayı reddedip elimdeki dolu paketlerle hamal gibi dolaşırken üst raflarda dizilmiş diş fırçalarını görünce oraya yöneldim ve arkalardan, kimsenin elinin değmediği fırçalara uzandım. Dengesiz hareketlerime dayanamayan paketlerden birkaçı yere düştü. Çevremde birkaç kişi dökülenleri alıp geri verdi. Yere düşenlerden almadığım bir şey kaldı mı diye bakınırken bir paket cipsin yerde olduğunu gördüm. Eğilip alacakken bir el benden önce aldı ve kendi alışveriş arabasına attı.

Başımı kaldırıp cipsimi alan kişiye - bugün karşılaştığım herkes mi yakışıklı olur- 'Hayırdır?' bakışı attım. Burnundan nefes vererek güldüğünü tahmin ettiğim bir şey yaptı. Sarı, gür saçlı, gözleri benimkinden çok daha koyu yeşil olan, benim yaşlarımda bir çocuktu. Arsızlığına doymayıp bir de ellerimdeki paketlere uzandı ve onları da arabasına koydu.

"Alışveriş sepedi ya da arabası duydun mu hiç?" dedi. Kaşlarım çatıldı. Büyük marketlerde alışveriş arabaları kilitli oluyordu ve parayla açılıyordu. Buna cimrilik denir miydi bilmem ama sırf bir alışveriş arabası için para vermek istememiştim.

Ben hala ona dik dik bakarken arabayı ilerletmeye başladı. Peşinden gittim. "Pardon ama onlar benim," dedim. Ne hakla hala ilerleyebiliyordu. Şeytan diyordu ki tak çelmeyi yapışsın yere.

"Yemin et," dedi. Yardım ediyordu ama bunu dile getirmeyecek kadar burnu havadaydı. "Yeni taşındın değil mi?" dedi bir anda.

Adımlarım duraksadı ve mal gibi suratına bakmaya başladım. İçimden acaba kaçsam mı diye geçirirken endişem yüzüme yansımış olacak ki "Korkma hemen. Ben de yakındaki kampüste okuyorum. Daha doğrusu okuyacağım. Birinci sınıfım. Daha çok öğrencilere kiralanır buradaki evler. Ben burada oturduğum için hemen hemen herkesi tanırım. Senin yeni olduğun belli. Egemen ben," deyip elini uzattı.

"İdil" deyip uzattığı eli hızlıca sıktım. Sıska bir çocuk değildi ama bugün gördüğüm iki adam kadar yapılı da değildi. "Ee ne okuyorsun?" diye sorunca "Reklamcılık," dedim. Bugün bu tepkiyi veren 2.kişi olarak gözlerini kocaman açtı "Hadi canım. Dünya küçük işte," dedi.

"Niye öyle dedin?" deyince "Ben de reklamcılık okuyorum," dedi. Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. Aynı gün içinde hem öğretmenimle hem de sınıf arkadaşımla tanışmam mümkün müydü? O sırada Egemen raflardan bazı ürünleri sepetine atıyordu. Sepette ürünlerimiz iyice birbirine karışmış aldıklarımız bir dağ haline gelmişti.

"Gerçekten de dünya küçük," diye mırıldandım. "Ulaş hocayla da mı bugün tanıştın?" dedi gözlerini kısarak. Şaşırdığımı fark edince "Markete girerken gördüm ikinizi. Benden söylemesi ama o herife dikkat et. Daha okul başlamadan öğrencilere yürüy-"

"Aa ne münasebet!" diyerek sözünü kestim. Ulaş'ı neyle itham ediyordu? Hem daha tanımıyordu bile. "Kuzeniyle ev arkadaşıyım, karşılaştık ve beni bıraktı. Hem sen sanki çok mu iyi tanıyorsun onu? Birinci sınıftın hani?" dedim.

"Daha önce okula kayıt için gittiğimde görmüştüm. Nerede güzel kız var Ulaş Ahter dibinde. Ne yardımsever. Ben bi' saat peşinde dolandım da bakmadı bana göt herif," dedi.

O böyle deyince daha tanışalı bir saat olmayan adamı neden korumaya çalıştığımı bilemedim. Soyadını da yeni öğrenmiş oldum. Her şey dış görünüş değildi ve ben çabuk aldanan birisiydim. Ulaş'tan mümkün olduğunca uzak durmam gerektiğini kafamın bir yerine not ettim. Tabi ondan şimdiden bu kadar hoşlanmışken bu ne kadar mümkündü bilmiyordum.

"Numaramı vereyim. Bir şey olursa, kaybolursan falan onun yerine beni ara," dedi. Ben aval aval bakınca kendi telefonunu çıkardı ve bana uzattı. "Yaz hadi," dedi. Yazdım ve kendimi çaldırıp kapattım. Beni kaydetti ve telefonu cebine attı.

Kasaya gelince ürünleri ayırdık ve ayrı ayrı ödedik. Çıkışa gelince "Seni bırakayım derdim ama maalesef ben de yayanım. Herkesin arabası olmuyor bu devirde Ulaş Bey gibi," dedi. İsmini tiksinircesine söyleyince dayanamayıp güldüm.

"Sorun değil, yakın zaten ev," deyince "E bir gün kahveni içmeye gelirim şekerim," dedi sesini inceltip. "Daha okul başlamadan benim gibi bir yakışıklıyla tanıştın. Okulda bol bol övünürsün."

"Ne demezsin. Görüşürüz o zaman okulda." dedim. "Görüşürüz. Dikkatli git," dedi.

"Sen de," dedim. Ayrıldık ve eve doğru yürüdüm. Galiba gerçekten şanslı günümdeyim diye düşündüm çünkü Egemen gerçekten çok kibar ve sevimliydi. Eminim iyi anlaşırdık.

Ben bunları düşünürken yüksek bir korna sesiyle irkildim ve ışıkları fark etmeyip yola indiğimi anladım. Felçli gibi yerimden kıpırdayamayıp öylece dikiliyorken alışveriş poşedi elimden kaydı.

Fren sesiyle birlikte vücuduma çarpan arabanın kaputu, bugün şanslı günümde olduğum düşüncesiyle dalga geçercesine acı verdi. Olduğum yere yığıldım.

_____________________________________________

Instagram / Tiktok : flynndenji

YENİLGİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin