Gözlerimiz bir sürü şeyi birbirine anlatmaya çalışıyorken bir anda bir şey oldu. Kim başlattı, nasıl oldu bilmiyordum ama daha iyi hissettiremezdi.
Atlas'la öpüşüyorduk.
Bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla öylece kalakaldım. Nereye saldıracağını şaşırmış gibi aceleyle öpüyordu beni. Dudakları sıcak, ıslaktı. Kaskatı kesilmiştim.
Kararsız kaldığımı anlayınca hızı az da olsa yavaşladı. Sırayla kondurduğu büyük öpücükler yerini yavaş, işkence gibi gelen duraklamalara bıraktı. Alt dudağımı emmeye devam ederken ağzımdan kaçan bir inlemeyi durduramadım.
Benden çıkan bu küçük ses bile kontrolü iyice kaybetmesine yetti. Yol boyunca bana taşıtmayıp elinde tuttuğu ince ceketim ufak bir tıkırtıyla yere düştü. Boşta kalan eli ensemi kavradı. Kollarımı hızlıca kaldırıp boynuna ve ensesindeki saçlara doladım.
Ve karşılık verdim. Bana yaptıklarının intikamını alır gibi önce ağır ağır öptüm. Tadını çıkararak emdiğim dudaklarında en son usulca dilimi gezdirdim.
Bir nefeslik bir ara verdiğimde hala gözlerimi açmamıştım. Gözleriyle buluşacağımı biliyordum. Sert nefesi dudaklarıma çarpıyor, içimdeki heyecan dalgası durmak bilmeden artıyordu. Yaptığımız şeyi mantık çerçevesinde sorgulamaya başlayacağımı anladığım an tekrar dudaklarına yapıştım.
Her seferinde daha da artıyordu sanki verdiği haz. Tadını, sıcaklığını aldıkça daha da fazlasını istiyordu insan. Bu yüzden Atlas'ın deminden beri yapmamak için kendini geri çektiğini hissettiğim şeyi yapıp dillerimizi buluşturdum.
Derin ve kısık bir inlemeyle bir anda beni birkaç adım geriye doğru yürüttü. Sırtım asansörün duvarına çarptığında boştaki diğer elini baldırlarıma doğru uzattı. Kendini bana bastırıyor, sertliğini bana sürtüyordu. Dili ağzımdaki sayamadığım turunu atarken izin alır gibi nazikçe okşadı dizimin arkasını.
Yaptığım şeyin doğruluğunu tam olarak kestiremesem de ne yaptığımı biliyordum. Bacağımı kaldırıp dizimi kırarak bacağımla kalçasına sarıldım. Sardığım ayağımın topuğuyla kalçasına bastırarak onu kendime daha çok çektim. Bedenlerimiz arasında hiçbir boşluk kalmamıştı. Her bir kasını, kalbinin atışını hissediyordum.
Beklediği cevabı almış gibi anında yukarıya doğru okşayarak çıkmaya başladı eli. Dokunduğu her yer cayır cayır yanıyordu sanki. Ensemdeki eliyle başımı biraz yana doğru eğdi. Nefes kavramınının farkında değil gibiydi. O kadar uzun zamandır öpüşüyormuşuz gibi hissediyordum ki ben bile nefes almayı unutmuştum.
Tam en güzel yerinde, ikimiz de hızımızı almış, yavaşlamış, birbirimizin doya doya tadına bakıyorken, her güzel şeyin bir sonu olduğunu hatırlatan bir 'dıng' sesi dudaklarımızın uyumlu dansını bozdu.
Asansörün açıldığını duyduğum gibi beni bırakmaya niyeti olmayan, sesi duyduğundan bile emin olamadığım Atlas'tan zorlukla ayrıldım. Islak ve sıcak dudakları, tadına asla doyamayacağım bir tatlı gibiydi. Dudaklarımı hissetmiyordum. Gözlerimi açıp onun şişmiş, daha fazla öpmem için yalvaran dudaklarına baktım. Kesin benim dudaklarım da şişmişti.
Gözlerimi nihayet kaldırma cesaretini toplayarak kahverengi dünyalarıyla buluştum. Bana bakışı öyle derindi ki ne düşündüğünü anlayamıyordum. O yoğun bakışlarını dudaklarıma indirirken gerçekler aklıma üşüştü. Daha dün sevgilimden ayrılmıştım ve ben Ulaş'ı seviyordum. En azından sevdiğimi sanıyordum. Bu yanlıştı. Yaptığımız şey olmasa da zamanlaması kesinlikle yanlıştı.
Tereddüt dolu bakışlarımı gören Atlas bir şey söylemek üzere dudaklarını hızlıca yaladı ve araladı. Gözlerimi dudaklarına dikmiş, tekrar yapışmamak için kendimi sıkarken beni kurtaracak bir iki cümle kurmayı bekledim ama ağzımdan sadece "İyi geceler," çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...