Atlas'ın dudaklarındayken aldığım derin nefes ciğerlerime yetmiyordu sanki. Hızlıydık, o kadar aceleciydik ki, nefes nefeseydik ikimiz de. Dudaklarımız uyuşacak kadar birbirine karışmıştı. Dili, ağzımın her yerindeydi. Ne kadar çok öpsem, bir sonraki birleşmemizde bundan fazlasını istiyordum.
Atlas'ın parmakları açıldı ve parmak uçlarını havlumun üzerinde gezdirmeye başladı. Parmaklarından biri havlunun altına girdi, tenime değdiği an nefesim kesildi. Bacağıma sürtünmeye başladığında kendimi hafifçe geriye çektim.
Zorlukla yutkundum. Atlas'ın gözleri dudaklarımdaydı ve o böyle istekli görününce kendimi çekmem daha da zorlaşıyordu."Atlas, nerede olduğumuzu unutma," diye fısıldadım. Sesimi henüz bulamamıştım.
Dudaklarımız temasını kesmişlerdi ama yakınlığımızdan dolayı konuşurken birbirlerine değiyorlardı. Ona tekrar yaklaşmamak için gözlerimi dudaklarından çektim. Kendime birkaç saniye vermem gerekiyordu.
Odayı sık nefeslerimizin sesleri dolduruyordu. O, bu çekime karşı koyamamış olacak ki kısık bir inlemeyle dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ayrıldı, tekrar öptü. Derin, ızdırap dolu bir nefes çektim içime.
Çeneme indi ıslak öpücükleri. Çene hattımı küçük küçük ısırıklarla doldurdu. "Atlas," dedim nefes verir gibi. Verdiği acı kadınlığımdaki dayanılmaz zonklamayı artırıyordu. Acıttığı yerleri yalayarak serinletti. "Tadına bayılıyorum," dedi derin bir fısıltıyla. Dudakları boynuma indi.
Şu ana kadar kaç kez bu kadar yakınlaşmıştık, kaç kez dudaklarımız birbiriyle buluşmuştu bilmiyordum ama her seferinde dudaklarımdan sonraki durağı boynum oluyordu dudaklarının.
Aşağıya doğru inen dudakları gırtlağıma da bir öpücük kondurdu, indi, köprücük kemiğimde durakladı. Dilinin geçtiği tenimin cayır cayır yandığını hissetmiş gibi öptü her bir noktasını.
"Kendimi o kadar zor tutuyorum ki, o sözü vermemiş olsaydım, sana şu an nerede olduğunu unuttururdum."
Yüzünü boynuma gömdüğü için dudaklarımın hizasına gelen şakağından öptüm ben de. "Ne yapardın mesela?"
Başını kaldırıp yüzüme baktı. Artık iyice yatağa yatmıştık. Atlas tam olarak üzerimdeydi. Heyecanla bakan kahveleri ışıl ışıl parlıyorlardı.
Elimi tutan eli, ellerimizi yönlendirip başımın yanına kadar sürükledi. Parmaklarımızı birbirine kenetledi. "İzin var mı?"
Kaşlarım çatıldı. Ne için izin aldığını bilmesem de başımı salladım usulca.
Gülümsedi, uzanıp çatık kaşlarımın arasından öptü. Boştaki elinin işaret parmağını öptüğü yere koyup kaşımı gevşetmeye çalıştı. Dayanamayıp gülümsedim. İstediğine ulaşınca elini çekip omzuma koydu, yavaşça aşağıya inmeye başladı okşayarak. Bakışları gözlerimdeydi hala, her tepkimi ölçüyordu.
"Omuzların çok güzel. Orayı atlamak haksızlık olur."
Göz temasımızı kesti. Sağ omzuma doğru eğilip küçük bir öpücük kondurdu. Dilinin tenime değdiğini hissettiğimde istemsizce boştaki elimi saçlarının arasına daldırdım.
Emmeye başladığında, nefeslerim de sıklaşmaya başlamıştı. İniltimi tutmak öyle zordu ki, dişlerimi dudaklarıma geçirmek zorunda kalmıştım.
Dudaklarının omzumun üzerinde kıvrıldığını hissettim. Daha ben soramadan dudakları aralandı. "Duş jeli mi, vücut losyonu mu?"
Tüm algımı kaybetmiş gibi yatıyordum yatakta. Bir şey söylediğini fark etmem birkaç saniyemi aldı. "Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...