"İdil ben alışverişe çıkacağım geliyor musun?"
Gözümü diktiğim duvardan bakışlarımı ayırıp kapıma yaslanmış olan Şule'ye döndüm. "Ne alacaksın?"
'Bilmem' der gibi dudaklarını büzdü. "Vitrinlere bakınır gelirim herhalde." Güldü. "Tatil matil derken param iyice suyunu çekti. Bir süre bakmakla yetineceğim herhalde."
"O zaman ben bir dahakine eşlik ederim sana. Biraz halsizim bugün," deyip bu sefer de tavana bakmaya başladım.
Şule bir şey daha deyip evden çıktı ama ne dediğini dinlemedim. Kafam çok doluydu. Dolu olması yetmezmiş gibi bir de bu doluluğu yaratanın Atlas olması beni daha çok geriyordu.
Zaten öpüşmemizi unutamadığımdan doğru dürüst yüzüne bakamıyordum, bir de şu film ödevi çıkmıştı üstüne. Ne yapacağımı bilememenin verdiği gerginlikle rahatça dışarı da çıkamıyor, evde kös kös oturuyordum.
Şimdiye kadar bir çıkar yol düşünebileceğimi sanmıştım ama çoktan 4 gün olmuştu. Ödevi teslim etmek için 3 günüm kalmıştı. Bir de sanki bu bir tek benim ödevimmiş gibi Atlas'tan hiç ses seda çıkmıyordu. Hoş, benimle konuşacak olsa iki kelimeyi bir araya getirip cevap verebileceğimden de emin değildim.
Düşünmenin beni bir yere ulaştırmayacağına karar verip doğruldum ve telefonumu elime aldım. Tam Atlas'ı arayacakken vazgeçip mesaj atmaya karar verdim.
Ben: Bu akşam boş musun?
Herhalde anında çevrimiçi olmasını bekliyordum ki uzunca bir süre kendi mesajımla bakışınca fazlasıyla yadırgadım. İstemeye istemeye arama butonuna bastım. Çaldı, çaldı, çaldı. En sonunda meşgule attı.
Meşgule mi attı?!
Gereksiz bir sinirle telefonu yatağıma atarken kapı çaldı. Yataktan kalktım. Topuklarımı yere vura vura kapıyı açmaya gittim. Kesin Şule anahtarını evde unutmuştu.
"Bir kere de unutmasan şaşac-" Söylenerek kapıyı açarken karşımdaki kişiyi görmemle kapıyı tekrar suratına kapatmam bir oldu. Kapıya sırtımı yasladım.
O neden buradaydı ki şimdi?!
Kapının yanındaki boy aynasına kaydı gözlerim. Şortlu pijama takımım, dağınık topuzum, uykusuzluktan şişmiş göz altlarıma şöyle bir baktım. Rezil olmuştum!
Kapı tekrardan çaldı. Gidip giyinmeye ve makyaj yapmaya vaktim yoktu. Eli mahkûm, çok az aralık olacak şekilde kapıyı açıp arkasına ayağımı dayadım. Sadece yüzümün bir yarısını çıkarabildiğim boşluktan Atlas'a baktım.
"Ne arıyorsun burada?"
Atlas, açıklıktan çok az görebildiği yüzümü bir güzel süzdü. Suratına kapıyı çarpmamak için zor duruyordum. Utançtan kesin kulaklarım kızarmıştı.
Görebildiği her yeri detaylıca inceledikten sonra tekrar gözlerimle buluştu. "Seni almaya geldim."
Ne? "O ne demek?"
"Akşam boş musun diye sormadın mı? Randevumuz için geldim işte."
Göz devirdim. "Akşam olmuş mu sence? Hem randevu değil, sinema ödevimiz için sordum."
Gülümseyerek başını iki yana salladı. "Bu bir randevu. Ve sen daha hazırlanmamışsın. Cık cık cık."
"E madem bugün sana uygun, şimdi git evine. Akşam da sinemada buluşuruz. Evime gelmene gerek yok," deyip kapıyı kapatmaya çalıştım.
Ayağını kapıya koyup kapatmamı engelledi. "Çoktan geldim. Hem akşama ne kaldı?" Durmadan ittirdiğim kapıya baktı. "Neden kapıyı biraz açmıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...