25

1.8K 54 48
                                    

Ulaş'ı gördüğüm gibi sessiz bir küfür savurdum. Sanırım içimden yapmamıştım bunu çünkü Atlas anında bana dönmüştü. Fazlasıyla yakındık. Burunlarımız arasında birkaç santim vardı. Dışarıdan bakan birinin nasıl bir manzara göreceğini tahmin edebiliyordum.

Sanki bir şeylerin cevabını bulmak ister gibi birkaç saniye gözlerimin içine baktı. O sırada Ulaş bir şey söylemişti sanırım ama Atlas'a bakmakla öyle meşguldüm ki dikkat bile edememiştim.

"Sorumun cevabı o mu?" diye fısıldadı sadece benim duyabileceğim bir sesle. 'O' diye bahsettiği Ulaş'tı. "Onun yüzünden mi şu an burada benimlesin?"

Tam olarak öyle değildi ama haksız da sayılmazdı. Ulaş'ı dün o şekilde yakalamasaydım, biz hala birlikte olsaydık, Atlas'ı bulmak için deniz keyfimden ödün vermez, onu cesaretlendirmek için havuza girmezdim.

Sorusunu duymazdan geldim. "Atlas, bırak beni de çıkalım havuzdan," dedim. Ulaş geldiği gibi ortamın havası bir anda dağılmıştı sanki. Ya da içimdeki saf öfke ve nefret bana Ulaş'ı kötü gösteriyordu.

Atlas itiraz etmeden hafifçe geri çekildi. Elini belimden çekmeden diğer elini de koyup bir hamlede beni kaldırdığı gibi havuzun kenarına oturttu. Sonra yanımdan da o çıktı. O, dik dik Ulaş'a bakarken ben de onu izliyordum. Üzerinden damlayan sular kaslarının aralarında kayıp aşağılara doğru iniyordu.

"İdil beni duyuyor musun?!" diye bağıran Ulaş'ın sesi yankılandı. "Ne işin var senin bu herifin yanında?!"

Hala bana hesap sorma hakkını kendinde bulabiliyordu? Ukalanın tekiydi.

Cevap vermemenin en iyisi olacağına karar verdim. Ne ara yanımdan kalktığını anlamadığım Atlas bana yaklaşıp havuzun girişinden aldığı havlulardan birini üzerime doladı. Diğerini de üzerime sarmam için bana verdi.

Ulaş'ın yanında bikiniyle durmak istemiyordum o yüzden havluyu hemen üzerime sardım. Plaj elbisemi de alıp dışarı çıkacaktım ki yanından geçmek zorunda kaldığım sırada Ulaş kolumu yakaldı. Hemen ardından onun kolunu da Atlas tuttu.

Kavga etmelerini istemiyordum. Sıkıntılı bir nefes verip Ulaş'a döndüm. Onu az sonra öldürecekmiş gibi bakan Atlas'a bakışlarıyla karşılık vermeye çalışıyordu.

"Ne istiyorsun Ulaş? Değil konuşmak, karşılaşmak bile istemiyorum seninle. Ne söyleyeceksen çabuk söyle ve rahat bırak beni," dedim bıkkınlıkla. Gözlerimin dolmaması için birkaç kez kırpıştırdım. Beni yıpratmaktan başka bir işe yaramıyordu artık varlığı.

Söylediklerim çok şaşırtıcı olmuş olacak ki Ulaş'ın kaşları hayretle havaya kalktı. Bir benim bir Atlas'ın üzerinde mekik dokuyan bakışları en son bende durdu. "Her şeyi anlattın değil mi ona? Benim hakkımda konuşuyordunuz değil mi?!"

"Bu kadar alçakça bir şeyi ancak sen yaparsın. Senin hakkında bir şey duymak da konuşmak da istemiyorum."

Ulaş gülümsedi. Samimi bir gülüş değildi bu. "Yapmadım diyemiyorsun, bak. Hemen zavallı, aldatılan sevgili triplerine girmişsin bile!"

Acıyla dolan gözlerimi kapattım. Sanki onu sevdiğim günler yıllar öncesiymiş gibi hissediyordum.

"Ne?" diye fısıldayan Atlas'ın sesini duydum. Ulaş beni suçlayacakken kendisini ifşa etmişti. Bakışları tekrar Ulaş'ı buldu. "Onu aldattın mı?"

Atlas fısıldıyordu, fazlasıyla sakindi. Bunun fırtına öncesi sessizlik olmamasını umuyordum. Ama bunca lafı söyledikten sonra Ulaş'ı savunmamı gerektirecek bir şey kalmamıştı. En azından söylediklerini hak etmem gerekiyordu.

YENİLGİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin