Seri adımları hastanenin boş koridorunda yankılanırken kafamı çevirip çıktığımız kapıya baktım. Tahmin ettiğim gibi bir VIP odadaydık.
'Neden tanımadığı bir kız için bu kadar para harcasın ki?' diye düşünmeden edemedim. Koridorda gezinen doktorlar arkasına dönüp bir daha bakıyor, neden beni kucağında taşıdığını anlamaya çalışıyorlardı sanırım.
Bakışlarına dayanamayıp kafamı yine öne çevirdim ama her başımı oynatışımda bağımlılık yapıcı kokusu daha çok doldu burnuma. Zaten başım dönüyordu bir de onun kokusu eklenince yüzümü boynuna gömmek ve derin derin onu solumak istiyordum.
Bu isteğimi kafamdan atmak için kendimi zorlayana kadar danışmaya geldik ve tıbbi sekreter imzalamamız için birkaç belge uzattı. Ben kucağından inmeye yeltenince ondan beklemediğim kadar nazikçe beni ayaklarının dibine indirdi ve bir kolu sıkıca belimi sararken düşmeyeyim diye sırtımı göğsüne yasladı.
Ayaklarımda ayakkabı olmadığı için o an zeminin soğuğundan titredim ve bunu hissedince başını eğip ayaklarıma baktı. Ben de başımı kaldırmış ona baktığım için burunlarımız arasında birkaç santim vardı şu anda.
Ayağımda çoraptan başka bir şey olmadığını yeni fark etmiş gibi sıkıntılı bir nefes verip belimdeki eliyle beni hafifçe kaldırıp ayaklarımın ayakkabılarının üstüne basmasını sağladı. Yüzünde bir huzursuzluk emaresi görmek için bakışlarımı ayaklarımızdan kaldırıp ona çevirdim. Ayağı acımıyor muydu?
Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi diğer eliyle uzandı ve kağıtta 'Atlas Demirkan' yazan yerlerin altını imzaladı. Sonra kağıdı bana çevirdi. Başımı göğsünden zorlukla kaldırıp kaleme uzandım. Başım zonkluyordu. Kağıtta adımın yazdığı bölüme attığım, ancak bir çizik sayılabilecek çirkin imzadan sonra hiç beklemeden beni tekrar havalandırdı. Az önceki doktorla kısaca vedalaştılar ve çıkışa ilerledi.
Hastanenin otoparkında bir süre gezindi ve aracını aradı. Galiba aceleyle geldiği için nereye park ettiğini hatırlamıyordu.
Sonunda pes etti ve beni bir kolona yasladı. Bacaklarımdaki elini çekip beni kırdığı bir dizine oturttu ve kotunun ön cebinden bir mercedes anahtarı çıkardı.
Kilit tuşuna bir kere basıp etrafına bakındı ve bir yerlerden gelen sesle beni tekrar kucakladı ve sese doğru yöneldi. Ayakkabılarının çıkardığı ses ve nefes seslerimiz dışında ikimizden de çıt çıkmıyodu.
Kaza sırasında yerde iki büklüm halde yatıyorken fark etmemiştim ama arabası mükemmeldi. Siyah bir mercedes amg jeepin önünde duruyordum.
Arabalar hakkında çok olmasa da Rüzgar sayesinde biraz bilgim vardı ve araba kullanmayı da bana o öğretmişti.
Ön yolcu kapısını açıp beni oturttu ve kapımı kapatıp arabanın önünde dolanarak şoför tarafına oturdu. Arabayı çalıştırırken kemerimi taktım ve o sırada arka koltukta duran bir şey gözüme çarptı.
Uçakta unuttuğum çantam.
Şaşkınlıkla ona döndüğüm sırada o da ne gördüğümü anlamıştı. Omuz silkti. "Alıp içini karıştırma fırsatım varken orada mı bıraksaydım?" dedi.
Mahremiyetten bihaberdi. Bahane bile üretmemişti.
Arkaya uzandığım gibi çantayı kaptım ve hemen önüme dönüp içini kontrol ettim. Her şey içindeydi, parfümüm hariç.
"Sence de içinde eksik bir şey yok mu?" dedim sinirli bir şekilde imayla. Ne hakla başkasının malını alıp hiçbir şey olmamış gibi takılabiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...