"Kapatır mısın artık şu radyoyu, bak hava bozuk çekmiyor işte. Cızırtı dinliyoruz yarım saattir."
"Senin çenenden ona sıra gelmiyor ki," diye mırıldandı yanımdan.
"Pardon?!" Anında ona döndüm. Sesimin tınısını kontrol edemiyordum. Kendisi beni götürmeye gönüllü olmuştu, şimdi şikayet ediyordu. "Ne demeye getiriyorsun?"
Göz ucuyla bana bakıp tekrar önüne döndü. Hala bir eliyle radyoyu ayarlamaya çalışıyordu. Yoldayken birden yağmur bastırmıştı ve zaten sık sık tünellerden geçiyorduk, çekmemesi gayet normaldi. Ama inadım inat kıçım iki kanat, illa dinlemesi gereken bir spor programı buluyordu. Bugün de F1 yarışlarını dinleyesi tutmuştu.
"Azıcık sussan diyorum," dedi yüzündeki gülümsemeyi saklamaya çalışarak. Şimdi ağzının ortasına bir tane çaksam ne olurdu?
"Sustursana," dedim. O araba kullanırken konuşmak daha kolay oluyordu. Sinir bozucu ifadesini görmem gerekmiyordu.
Laf ağzımdan çıktığı anda bana döndü. Bu sefer dudaklarında oluşan geniş sırıtışını saklamaya çalışmadı. Birkaç saniye boyunca gözlerini üzerime diktikten sonra nihayet tekrar önüne döndü. Arabanın için ön panelden gelen ışıklar dışında karanlık olduğundan gözlerini göremiyor, ne düşündüğünü tam olarak anlayamıyordum.
"Ne ima ettiğini bilmeden öyle rahat konuşuyosun ki," dedi iç çekerek garip bir sesle. "Seni susturabileceğim yüzlerce fikrim var. Dua et araba kullanıyorum."
Birkaç saniye sonra ne ima ettiğini anlayınca ağzımdan bir "A-a-a-a," sesi çıktı. Kim bilir kaç kızı öperek susturmuştu da bana bunu bu kadar kolay söyleyebiliyordu. "Hadsiz!"
Kollarımı bağlayıp camıma doğru döndüm. Daha da onunla konuşmayacaktım.
"Oh be, dünya varmış!" dedi.
Beni sınıyordu. Ona kanmamak için düşüncelerimi meşgul etmem, kendimi oyalamam gerekiyordu.
AVM'lerin içine arabaları nasıl yerleştiriyorlardı?
Bu önemli bir soruydu, bir süre kafamı buna yorabilirdim.
"Küstün mü?" dedi yanımdaki. Düşüncelerimi dağıttığı için yeni soruya geçmek zorunda kaldım.
Kenan Işık komadan uyanınca ilk ne soracaktı?
"Tamam hadi konuş, bir şey demeyeceğim." Demin susmamı istiyordu, şimdi konuşmamı. Bipoların tekiydi. Uzanıp radyoyu kapatınca cızırtılar sonunda kesildi.
Cevap vermedim. Diğer soru.
2 porsiyon tavuklu pilav kaç kaloriydi ve ben bunu nasıl eritecektim?
"Neden eve gitmek istemedin?" Kısık çıkan sesi şüphelendiği bir şeyler olduğunu anlatıyordu. Kaskatı kesildim. Nasıl anlamıştı evle ilgili bir şey olduğunu?
Cevap vermemeliydim. Düşün İdil, başka soruya geç.
Geçemedim. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Hafiften ona doğru döndüm.
"Niye dönmek istemeyeyim evime?" dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle.
"Ben de sana soruyorum. O saatte internet kafede ne işin vardı? Basbaya evde durmak istememişsin," dedi ciddiyetle. Sanırsın cinayet davası çözüyordu.
"Ne alakası var ya?! Bir tek erkekler mi o saatte dışarı çıkabiliyor?"
Üste çıkmak için sesimi yükseltmemi umursamışa benzemiyordu. Bir anda bana döndü.
"O piç herif mi bir şey yaptı yoksa?"
Donakaldım. Mert'ten mi bahsediyordu?
Yüzüme iyice yaklaştı. Şimdi koyu kahvelerini daha iyi görebiliyordum. Sanki sorusunun cevabı yüzümde yazıyormuş gibi uzun bir süre bakışlarını üzerimde tuttu. Gerginlikten ellerim terlemişti. Yalan söylemeyi hiç beceremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİLGİ
Teen FictionHafifçe kıkırdadı. "Kıskandın mı? "Ben mi? Neyini kıskanacakmışım senin?" Sırıtmaya devam ederken sorumu duymazdan gelerek, "Bana diklenmene bayılıyorum," dedi. Alt dudağını emerken göz ucuyla lavaboya doğru bakıp tekrar bana döndü. "Bu, kesinlikle...