Var mı biri, var mı biri, var mı biri, var mı biri, var mı biri, var mı biri?.. Sabah günaydın mesajını Çet'e ilk ben atıyorum diye böyle mi olduk şimdi?
Yok biri. Dünyada sekiz milyar insan var, İstanbul'da on yedi milyon, eh çevremizde de bir üç yüz kişi desek ama evet elimizi tutan bir kişi yok. Yalnızım, elde olan biri saymayınca sıfıra düşüyoruz, yok biri tabi. Doğalı budur her sayı mutlaka ikiye bölünmelidir, bölünmezse görmezden gelinmelidir yaklaşımınız karşısında Parite şokta. Ben de biraz kırgınım. Yok. Yok biri.
Hiç mi yok var bir de tabi.
Hiç yok. Biraz bile yok. Azıcık da değil. Çünkü tam da burada benim matematik de sizinkinden hallice. Tek bir önerme bir, alayına sıfır. Başka koşullara kör bu yürek, ancak ve ancak Oğuz Kaan olursa atıyor. Birin sıfıra eşit olduğu bir dünyada bence bu da gayet yerinde, ha akıl sağlığımı soracak olursanız o bambaşka mesele.
Derin bir nefes alıyorum, Selin abla ve arkadaşlarına el sallamadan önce.
"Hadi kendinize cici bakın, iyi eğlenceler!"
"Görüşürüz de anneye balım, bay bay!" diyerek el sallatıyor kucağındaki minnoşa Betüş. Kapının nihayet kapanmasıyla açılan tuvalet kapısından çıkan Andaç ile göz göze geliyoruz, haddinden büyük hareketlerle acı çeker gibi soruyor.
"Gittiler mi?"
Ay sanki sana ne yaptılar ya? İki kere hayatında biri var mı dendi, üç tane kız fotoğrafı gösterildi diye bu da bize dünkü bakir. Betül de benimle aynı düşünüyor olacak cevap vermek yerine ters bir bakış atıp kucağındaki Ulaş ile mutfağa yürümeye başlıyor.
"Ben Ulaş'ın mamasını ısıtayım."
Paşa gönlü istersen uğruna yolları ateşe vereceğim yoldaşımı bırakmak mı? Tövbeler olsun, hemen peşine düşüyorum.
"Ben de atıştırmalık bir şeyler hazırlayayım. Karamelli mısır yer miyiz?"
Betüş'üm iki dakikada vardığı mutfaktan, o ninni gibi sakin(!) sesiyle tamamlıyor iş bölümümüzü. "Olur aşkım. Sen de videoyu hazır et bir zahmet Andaç, o kadarını becerebilirsin diye umuyorum."
Olacakları az çok bildiğimden ben gülmeye önden başlıyorum. Andaç da sağ olsun beni üzmüyor, ellerini kollarını havaya kaldırıp göklerde olduğunu düşündüğü Rabb'ine sığınıyor hemen. Anlatamadık bu çocuğa Gök Tanrı inancı devrini kapattığımızı bir türlü. Erkekler tahmini ne zaman modern dünyaya adaptasyonunuzu tamamlarsınız acaba ya?
"Bak ya! Ya sabır, ya sabır! Sen görüyorsun!.. Emredersiniz kraliçem."
Ama şimdi, oldu mu bu? "Cık. Kartaliçe, lütfen ama balım."
"Feri!" Gülmeyi kesmek zor olsa da içgüdüsel olarak can güvenliğim ağır basıyor, ufaktan uzuyorum.
"Günaydııııın, gittim ben."
*
"Bu başına the yazması normal mi şimdi?"
"Yok. Yani değildir ya. Özel adın önüne the kullanılmıyor sanki, hiç görmedim ben. The Stockholm... Bak kötü geliyor kulağa mesela."
"Aynen, doğru diyorsun. Dil de yok kadında anasını satayım."
Bir Betül'e, bir Andaç'a, bir de ayaklarımda uyuyan Ulaş'a bakıyorum. Sonra kısık sesle hayretler etmeye karar veriyorum.
"Tek sorunumuz bu mu sizce bu videoda? Her şey normal o the ekine mi takıldık? Kadın koskoca ilçeyi şahsına açık hava müzesi almış kabul etmiş, belgesel tadında semt turu izletiyor bize farkındayız değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşli Günler (Tamamlandı)
RomanceHayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil...