İsmi lazım değil o zalimi görmemek için Başakşehir maçını kaçırdım zaten. Ama üst üste iki Dolmabahçe maçı kaçırmak mı? Yoo! Bize yakışmaz ve ayrıca dikkat çekiyor artık. Babam soruyor kardeşim. Ölsem gidiyordum ben o maçlara ikinci bir bahane ne bulacağım?
Bir de şey tabi... Neredeyse bir ay oldu da görmeyeli, sadece kontrol etmek için canım. Sanmam ya, hala buralardaysa diye işte. Yani o yoksa ben de kendi yoluma rahat rahat bakayım diye. Kendi evimde deplasmandayım resmen ve çok acı bir şeymiş harbiden.
Özledim diyemeyen de...
Demesin canım! Demesin diyemeyen. Hani nerede özgürlük? Nerede hak, hukuk, irade? Neyse uzatmayalım şimdi, kapatalım bu konuyu.
Hayde maça, hayde! Gömeceğiz Akhisar'ı Beşiktaş'a!
"Ben çıkıyoruuuum!"
"Almadan gelme!" diyen babama sesleniyorum hemen,
"Ayıpsın!"
"Erkek çocuğu gibi..." diyen Nur Sultan'ı da biraz duymazdan geliyoruz ve kapıyı çekip kaçıyoruz mecburen, bu aşktan vazgeçmiyoruz maalesef Nurcik'im. Her anlamda.
Derin bir nefes çekip montumun içine giydiğim formamı düzeltiyorum, sonra da önümü kapatıyorum. İyice soğudu havalar artık. Atkımı da alsa mıydım acaba? Ama şimdi annem de hiç çekilmez, kusura bakmazsa. Onun yerine omuzlarımı kaldırıp boynumu hafif içeri çekiyorum, ellerimi de cebime koyuyorum. Olduğu kadarıyla buluşma noktamıza yürüyorum ve yine kimleri görüyorum. Gel dersin gelmez, git dersin gitmez. Ay bir de kimleri kimleri görüyorum, yerim! Ama hala niye dönmedi bu çocuk? O da mı burada okumaya başladı?
"Gökdeniz! Seni beklemiyordum ablacığım?"
"Cık, cık, cık! Bana artık yengeciğim de ama Fairy yengem, please." Benden bir cevap bekleyeceğimize bu tatlılığı bölen sese bakıyoruz ikimiz de. Evet, ben de benden bir cevap bekliyordum. Ne var canım, öyle her cevap hemen oluşmuyor ki? Bazen bana da sürpriz oluyor ne söyleyeceğim. Herkese de böyle oluyordur bence. İnşallah yani. Sizde de öyle değil mi?
"Gökdeniz!" diye sözde beni düşünerek uyaran Oğuz Kaan Dilmen'e inat konuş yengem demek istiyorum, anlat. Şu aralar sırf inat olsun diye evlenmek istemesen gider nikahı basarım sana OKD, bunu hiç bilmemen iyi bir şey sanırım. Babamın kalp sağlığı için.
"Öf! Tamam abi ya! Kapattım, not speaking never ever!"
"Stada o zaman, let's go eagles!"
O küsüp de gidiyor, diğerleri de baba tarafından İngiliz olmaya karar vermiş Betüş peri önderliğinde bizi yalnız bırakmak amacıyla kıs kıs gülerek. Anlamıyoruz sanki. Hızlanıp onlara yetişmek istiyorum ama önüm kesiliyor, bir deve tarafından. Allah bir boy vermiş ama işte gerisi maalesef koy verilmiş, Ogyydoggy Beyciğim.
Sağa adım almaya çalışıyorum, o da alıyor. Sola adım almak istiyorum, yine aynı şey. Aaa ama!
"Oğuz!"
Benim aksime o sakin, o güler yüzlü, o alabildiğine tatlı maalesef. "Dünya güzeli. Çok özlemişim. Sen hiç özlemedin mi beni, hasret bıraktın kendine ay oldu neredeyse?"
Ben de çok özledim. Çok özledim. Yıllardır. Antrenmanlıyım tam da bu yüzden. Yok yani. Yok. Olmaz bizden. Olmaz. Bakma öyle be adam! İkimize de bir şans vermeye karar veriyorum aniden. Bana da aynı böyle sürpriz oluyor işte, boşuna söylemiyorum.
O benden soğusun ve ben de başlamadan biten her ne varsa onu öyle bilip devam edebileyim diye elimi omzuna koyuyorum. Birkaç öksürük sonrası kalınlaştırdığım sesimle akşama bir Ezel repliği bırakıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşli Günler (Tamamlandı)
Roman d'amourHayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil...