Bölüm 15

186 18 78
                                    

"Gitsen ne fark eder? Kalsan ne fark eder? Kırdığın bu kalpler, elbet bir gün geçer. Beşiktaş çarşısı, erkeğe küfreder. İşte sen bu kadar, zavallısın Dilmen." diye istemsizce mırıldanmaya başlıyorum bardaklara su doldurmak için var gücümle pompaya bastırırken. Bir farkla ben Çarşı gibi çember yapmak yerine, elimle azıcık işareti yapıyorum. O kadar da değil. Sahurdayken de aklımdasın, bir insanın bir insanı daha çok sevmesi mümkün diye düşünmüyorum. Ve bir insanın bundan çok sevilmemesi, mümkün değil sayıyorum.

Sevilmiyorum, bu kadar basit aslında. Adam sevmiyor beni. Ben bütün hücrelerimle sevilmiyorum ve bu öyle çok çirkin hissettiriyor ki. Gecenin ortası, sahurdayken bile; adama beste söyleyecek kadar. Yavaşça çöküyorum bulunduğum yere, su içmek bahanesi. Ben kendime sarılıyorum oturduğum yerde ve kendi kurduğum salıncakta sallanıyorum. Geçecek diye. Geçecek, unutacağım. Unutacağım tabi ki. Herkes unutur. Herkes unuttu. Ki ben hep söylemez miyim, çok kolay diye başkalarına. Akıl vermiyor muyum önüne gelene, hakem maçta oynamaz diye böbürlene böbürlene? Ama işte, uğrar mı bize kolay olan?* Bilmiyorum.

Mutfak kapısından giren Betüş'le doğrulacak gibi oluyorum da, o eliyle kalkmamamı işaret edince vazgeçiyorum. Gelip yanıma çöküyor, onun için doldurduğumu bildiği diğer suyu alıyor elimden. İkimiz sırtımızı duvara yaslamış birer bardak soğuk su içiyoruz. Gecenin bir körü. Mutfakta. Tam da anın sanat filmliği içimde histerik bir gülme isteği doğurmuşken özümüzü buluyoruz.

Elini kaldırıp tüm ciddiyetiyle başlıyor Betül, "Oysa herkes öldürür sevdiğini, kulak verin bu söylediklerime. Kimi bir bakışıyla yapar bunu, kimi dalkavukça sözlerle. Korkaklar öpücük ile öldürür, yürekliler kılıç darbeleriyle. Kimi gençken öldürür sevdiğini, kimi yaşlı iken. Şehvetli ellerle boğar kimi, kimi altından ellerle." Başımı sallıyorum usul usul. Betüş'ümün yarım bıraktığı yerden ezbere devralıyorum. Öhö, öhö. Sanat, reyting içindir.

"Merhametli kişi bıçak kullanır, çünkü bıçakla ölen çabuk soğur. Kimi yeterince sevmez, kimi fazla sever, kimi satar, kimi de satın alır. Kimi gözyaşı döker öldürürken, kimi kılı kıpırdamadan. Çünkü herkes öldürür sevdiğini, ama herkes öldürdü diye ölmez." Söz bitince suyumu dipliyorum ve okuyan ezanla zamanlamanın dibini sıyırdığımızı fark ediyorum. Kötü olduğumuz tek alanın da tek zararlısı biziz. Doğruluyorum ve elimi Betül'e uzatıyorum kalkması için.

"Hadi, gidip yatalım."

Başını sallıyor, bardağını tezgaha bırakırken. Sonra bana dönüp elini karnına koyuyor Betül, "Lıkır lıkır oldu içim."

Ben de eksik kalmıyorum, şişen karnımın sesine kulak veriyorum. "Benim de. Ve bunun gece boyu tuvalete kalkmamız dışında hiçbir yararı olmayacak."

Omuz silkiyor Betüş, "Alışkanlık."

Tüm hissettiklerimin yanıtı da bu olsa keşke. Aşk olmasa da alışkanlık olsa. Kullanmıyorum diyip bırakılabilse insan. Bu kez başını ağır ağır sallayan ben oluyorum, tam mutfaktan çıkacakken durduruyor Betüş.

"Ben bu gece hastalanırım istersen?"

Az önce üzerini örttüğüm histerik kahkahamı tutamıyorum bu kez. Ben öyle deli deli gülünce Betül geri kalır mı, o da katılıyor. Bir süre gülüyoruz mutfağın ortasında. Sonra yavaş yavaş sakinleşiyoruz ve birden ciddileşiyoruz.

"Olmaz. Gidicez mecbur, emir büyük yerden." Mete abi... Büyüklüğün can sıkıyor. Yalnız, yanlış canı be abi.

"Ama-"

"Dikkat çeker. Hem oruç oruç yalan söyleyemeyiz. Alıştım ben, bir şey olmaz korkma."

"Nah- Ay! Pardon Allah'ım. Alıştın ama sen de Feripella'm. İnsan buna alışır mı canım? İnsan buna neden alışsın ayrıca da? Ne gerek var? Gitmiyoruz. Bitti, gitti. O domuz Andaç ve Kemal gitsin, yeterli."

Güneşli Günler (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin