Bölüm 29

98 14 53
                                    

İlkler özeldir, sonlar önemlidir. Ama bir de enler var, hepsinden bağımsız ve işte tam da oradalar!

*

"Sağdan dön bebeğim, evrensel olan sağı kast ediyorum ama. Sadece senin kullandığın özel bir sağdan değil."

Ha ve ha. Bazen karıştırıp soldan dönüyor diye de insana bu kadar yüklenilmez. Yine de iki kere düşünüp öyle kırıyorum direksiyonu, Betüş kadın... Yeni soyadıyla birlikte veda ettiğimiz Melisa yok, ama Ilgın henüz buralarda ve buluşmak istedi. Daha bizle işi bitmedi. Betüş perinin yeri zaten sağ omzumda ve koltuğumda daimi. Gidiyoruz işte. Kiminin hoşuna, kiminin zoruna.

İşte birinde affedecektin. Şimdi uğraş dur, Feryal Hanım. Of. Yok mu bir kandil falan ya? Bir hayırlı kandiller mesajı çakardım, peşine de nasılsın güzellik? Cumayı da burun farkıyla kaçırdık, ah be ah! O da iş görebilirdi... Kurunun yanında yaş, gururun yanında aşk yanarmış. Hayırlı cumalar. Mesela yani.

"Aramıyor."

"Hı?" Şaşkın çıkan sesiyle Betül'e sadece anlık bir bakış atıyorum. O günden beri hiç konuşmadık ve ben çatlayacağım artık,

"Oğuz. Arayıp sormuyor ya!.. Hiç aramıyor. Hiç sormuyor. Oy!"

Gözlerini o kadar kocaman açıyor ve ağzını öyle saçma büküyor ki bakamazken bile görüyorum, "Yapma ya prenses! Neden acaba?" Birazına hazırdım ama bu derece bir çirkeflik beklemiyordum. Benim hayalperestlik bu seviyede, evet.

Haksız değil elbette ama... Ama yani, "Ben seni seviyorum dedim."

"Bir milyon kere özür diledi, Türkiye'ye taşındı, slogan attırdı... Ay konsere de senin için hazırlanıp gelmişti bak, az daha unutuyordum onu. Kalpsiz kadın!" Oğuz'u bu doğurdu herhalde.

Tamam ama, "Seni seviyoru-"

"Okaay Feripella'm, ben de seni seviyorum kuşum ama olmaz böyle. Bir tane Şevval, bir tane unuttum adını Tıfırıfı-"

"Şeyma."

Bu araya girişimle bir burun kıvırma daha alıyorum, "Her neyse. İki tane kıçı kırık kız için rezil rüsva ettin arkadaşlarının yanında. Genç çocuk o da, gururu kırılmıştır tabi. Kıyamam."

Ne? Ne, ne, ne? Elf kulaklarım neler duyuyor öyle? Refleksle Betüş'e dönüyorum artık, kazanın büyüğü burada zaten. Güvendiğim dağlara güm diye tosladım.

"Öyle mi olduk şimdi?"

"Önüne bak da sen önce ve evet aynen öyle olduk. Biraz abarttın sen artık. Fazla gurur, biliyorsun."

Önüme bakıyorum ama önüme bakamıyorum, şaşkınlıklar içindeyim. Hayretler içindeyim. "E özür dileyeyim dedim, hayır dedin."

"Dedim. Dedim ama ben özür dileme diye demedim ki onu. Kuru kuru bir özürle olmaz diye dedim. Biraz yaratıcı ol. Emek ver şu ilişkiye, emek. Hazıra çok alıştın sen."

Yok artık! Ben adam ortada yokken bile bu ilişkiye emek veriyordum be! "Pardon Betüş peri ya anlayamadım ben senin alt alt alt anlamlarını. Özür dilerim! Çok özür dilerim, platonik aşktan ciğerim soldu herhalde."

"Bak yine! Sen bu kuru kuru özre iyi alış-"

Ufak bir zikzakla birazcık sarsıyorum arabayı. Çığlığı basıp tutunuyor hemen. Sonra da bana ters bir bakış atıp fabrika ayarlarına dönüyor, hah şöyle! "Tamam, tamam. Şakaaa. Şaka yaptım sadece. Alma canımızı. Gökdeniz yuvaya dönmüş bildiğim kadarıyla ondan olabilir. Bir de şey..."

Güneşli Günler (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin