Derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime, oh! Mis gibi yağmur ve meşale kokusu. Önümde yürüyen kalabalığın aydınlattığı yola bakıyorum, ışıl ışıl. Birinin elinde sigarası, birinin elinde tespihi, birinin elinde birası, birinin elinde yavrusu ama hepsinin göğsünün üzerinde aynı aşkın arması. Duyulmaya başlanan marşsa bu aşkın en güzel mevsiminin, en güzel şarkısı.
"Yağmurlu bir günde görmüştüm seni!.."
Omzuma düşen kolla kafamı kaldırıyorum, kışın ortasında bu ne sıcaklık? Saçları, gözleri, gülüşü; ılık soluğu... Vakitsiz güneşi doğurup da gözlerimi kamaştırdığı yetmezmiş gibi bir de başını bana doğru eğip kısık bir ses tonuyla eşlik ediyor besteye. Kulakları da kaybettik.
"Bir anda vuruldum aşık oldum ben, hayatın anlamı..." Daha da yaklaşıyor sesi, nefesi. "...senin adındı."
Ay ay ay! Ama... Ben bu yarattığın gökkuşağının altında mutlu mesut kendi ecelimle ölürüm aşkım, füze falan da atmana gerek yok.
"Oğuz yaaa!"
Yüzünü bana daha da yaklaştırıp burnumun ucuna bir öpücük kondurmadan hemen önce taklidimi yapacak diye bekliyorum. Her zamanki gibi. Onun yerine beni omuzlarımdan sarsmaya başlıyor Oğuz. Aaa! Acıyor ama ya!
"Kalk kızım! Alooo! Ne Oğuz'u? Kaçıncı alemdesin sen de Oğuz'una kavuştun?"
Hı?
"Gözünü aç gözünü! Kime diyorum?"
Verilen komutla panikle açıyorum gözlerimi, kafamı çevirirken gördüklerimle acı bir şaşkınlık çöküyor boğazıma. Ama ya! Ama ya. E hani Oğuz?
"Şu sıfata bak, şu sıfata! Nah unutacağız!"
Öyle haklısın ki Betüş'üm ama işte insan kendine kıyıyor da dostuna kıyamıyor. Hemen silkelenip doğruluyorum,
"Hayır canım ne münasebet, unutacağız tabi ki! Hem de öyle bir unutacağız ki... heheyt! Kartallar gibi! Paşalar gibi!" Çok mu uçtum acaba? Şey. Dümdüz erkekler gibi de yeterli aslında Allah'ım, amin.
Yüzünü muşmula gibi büzüp yalandan kafasını sallıyor benimki, "Hı... Aynen, aynen."
Ya da kıyan kıyıyor, sen enayiliğine doyma Feri. Hem kime aşık bu ya? Oğuz bir yandan Betül bir yandan, of!
"Sen beni bırak da hesap ver bakalım nereden çıktı bu ani Bursa deplasmanı?! Ne oldu? Kim bu adam?"
Tek derdimiz buymuş gibi bölüyor beni sinirle, "Adam deme şuna ya."
Konumuz bu değil Betüş! "Tamam kim bu çocuk? Hadi Betüş, söyle artık gözünü seveyim!" Tık yok. A-a, aaaa! Yoksa? "Sabahın beşinde, hadi dedin diye, gelmediiiiik mi? Her zaman, her yerdeeee! Betüş peri diyeeee..."
Yandan yediğim darbeyle susmak durumunda kalıyorum. "Tövbe tövbe! Söyleme şu sinsilerin şarkısını! Hem timsah nedir ya?"
Bu kadın bazen çok haklı beyler ama benim de zafere giden yolda yapmam gerekenler var, kusura bakma Beşiktaş'ım. "Kızım ben sana yol yapıyorum, belli ki enişte Bursalı. Sen de deplasman ayağı..." Evet, başka bir açıklama bulamadım. Ne var yani? Müthiş bir rüyadan az önce uyandım. Bana da biraz merhamet edilmeli, bir yerlerde. Mümkünse Amerika'da.
"Hayır, tabi ki! Enişte de deme şuna! Ay of! Kapatalım bu konuyu. Maça gidiyoruz çünkü, Bursa'da! Bursa güzel bir şehrimiz, Beşiktaş güzel bir takımımız ve ne bileyim? En kötü bol tereyağlı iskender ve kestane şekeri yeriz diye düşündüm. Ayrıca timsah değil, kartal kendisi. Ama kanı bozuk bir kartal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşli Günler (Tamamlandı)
RomanceHayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil...