Bana hiçbir anlam ifade etmeyen ve hatta aptal gibi hissettiren garip şeylerle geçen yirmi sekizinci dakikanın sonunda bayrak kaldırmak durumunda kalıyorum. Yeter artık ya! İnsanın zamanı bu kadar değersiz olamaz, olmamalı. İnsan kendi eliyle kendi hayatını bu şekilde ziyan etmemeli. "Biz böyle tabanı yağlanmışlar gibi gezecek miyiz sen bu çocuğu unutana kadar?" Hayır, unutacağı adam da Andaç yani. Bizim Andaç. Ay pardon adam demişim, Andaç.
Benden yana ters bir bakış atıyor Betüş, içimden söylediklerimi mi duydu bu ya? "Evet."
He, okay. E bu çok net oldu ama? "Bari Arkeoloji Müzesi'ne falan gitseydik... Modern sanat olmak zorunda mıydı? Hı?" Kim sanat diyor bunlara kardeşim? Altında açıklaması yazmasa asla ve asla anlayamayacağımız nesneler nasıl sanat olarak kabul edilebiliyor? Onay merci nerede?
Aniden durup önüme geçiyor, ellerini de koymuş beline. Sanki bana Monet. "Senin modern sanatla ne zorun var bakayım?"
"Kızım onun bizimle zoru ne asıl ya? Ben bu şeyleri okumadan anlamayacaktım madem niye boya, kil, taş, tuş harcadılar? Kağıtları çerçeveletip assalardı okuyup geçseydik o zaman?" Oh, söyledim gitti vallahi. Cahillikse de bu, biraz da gururla cahil deriz. Nedir yani?
"Of Feri!" Yoook. Of mof, yok. Varsa da bana yok!
"Sana of! Kızım sallıyor bunlar, siz de enayiler yiyorsunuz vallahi he! Al o zaman bak koydum bu çilekli sodayı sol kolumun altına, yürüyorum da şimdi şöyle. Altına da şey yaz, nereye giderse gitsin çilekeş ülkesini de kalbinde taşıyan kadın. Çilek, çileyi sembolize etsin. Oldu bitti. İşte sanat, işte sanatçı." Kendimi de göstererek, tiradımı sonlandırıyorum. Fotoğrafsa fotoğraf, sembolizmse sembolizm, modernlikse modernlik, tiyatroysa tiyatro.
Etimi büküyor hain, cadaloz! Sanat düşmanı. "Sus da yürü! O barbar sporunu izleye izleye beyin hücrelerin öldü senin, erk*kleştin!"
Pardon? Pardoon?! Ben pazartesi başkasıyla mı deplasmandaydım acaba Betüş peri? "Kızım, asıl sen bir yürü git ya! Vallahi bir yürü git Betüş!"
Gerçekten sinirlendiğimi, sonunda beni delirttiğini, fark edince ellerini kollarını kaldırıp dünyanın en haklı savunmasını yapıyor. "Andaç'a aşığım ben."
Zaten Allah belamı vermiş, düşene bir de sen vurma diyor. Vuruyorum. Çünkü futbolun en temel kuralı der ki, atmayana atarlar.
Ve gerçekten çok sıkıldım artık buradan; bana kan, ter ve göz yaşı verin. Küfür verin, coşku verin, tribünümü geri verin. "Ben yarınki maça gidicem, bana ne!"
Ağzımın içine kadar girip sessizce bağırıyor, "Siktir git!"
Uyar. Artık bir gideyim de nasıl olduğu fark etmez. Aldığım izinle diğer karın ağrım da belirtilerini arttırıyor, hazır Betül anlayışlıyken(!) onu da araya sıkıştırıyorum. "Olur. Yemek yemeye gidebilir miyiz peki? Aç ruhun sanata doyduysa ve sıra inşallah midelerimize geldiyse tabi."
Büktüğüm dudaklarıma açtığı gözleriyle yanıt veriyor önce canımın içi. Sonra da merhamet ediyor ya da gerçekten acıktığının farkına varıyor. "Olur."
Güzel. Elimle odanın çıkışını gösteriyorum, "Önden sanatseverler."
"Cahil seni!"
Bunu alıp kabul etmiştim zaten, "Gururla."
*
Geç kaldım işte, ahı tuttu cadalozun. Şuna da bir bak Feri. Bir şey yemeden çıkma kızım. Aman hırka al. Bozuk para götürme bak varsa bırak. Sanki ilk kez maça gidiyoruz. Tamam, belki her seferinde ilk gün ki heyecanla ama asla da ilk kez gitmiyoruzdur bu maça biz Gündoğdu family. İşte buyur bak, mahşer yerine dönmüş turnikelerin önü. Zar zor bir yer buluyorum kendime sıranın içinde ama, kaynak yapan yapana. Erkekler, doğru yaptığınız ne var? Samimiyetle soruyorum. Bir tane yaşanmış örnek verin, vallahi bir daha ağzımı açmayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşli Günler (Tamamlandı)
RomanceHayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil...