Bölüm 12

196 17 123
                                    

"Esrarın en alası kıramadı kafamızı, şarabın yıllanmışı döndürmüyor başımızı! Deplasman yollarında yıprattık hayatımızı, esmerler sarışınlar kıskansınlar aşkımızı!"

Kulağımın dibinde, esrarı bırak ağzına sigara bile almamış, Andaç'a aşık olması sesinden bile kötü olan Betüş'ümün coşkuyla eşlik ettiği besteye katılmayı çok istiyorum. Yani ruhum çok istiyor, ama bedenim... Bedenim diyor ki on beş saati bırak, on beş dakikan bile yok senin. Harbiden uğruna öleceksin bu takımın. Yol yakınken kanepene dön kadın.

Ama dönemem. Dönülmez bu sevdadan. Olmaz! Olmaz. Bir de şey var tabi, kırk yılda bir gerçekleşen Oğuz Kaan ile uzun yol yapma fırsatını kaçıramam. Ufacık ama etkisi, vallahi bak, minicik. İki ayağım da havada değil mi? Güzel. Doğruluyorum hafifçe. Bir yüzünü göreyim, iyi gelir belki. 

Kafamı uzatmamla göz göze geliyorum kendisiyle, beni mi bekliyordun yoksa ateşim mi çıktı? Her iki ihtimalde de bakışlarımı ondan kaçırmamak ve gülümsemek için direniyorum. Hayal bile olsa bu çocuğun karşısında hiç şansım yok. Sonra daha fazla dayanamayıp koltuğuma geri yaslanıyorum. Biraz uyuyayım ben en iyisi. Uyku iyi gelir bana. Sapıttım iyice.

"Betüş ben sağa geçeyim mi, uykum geldi biraz, uyurum?"

Hemen bana dönüyor Betül, telaşla açıyor ağzını, "İyi misin? Bir şey mi oldu?"

Aşık olmak hiç iyi gelmiyor, ikimize de, hiç. "Uykum geldi? Biraz uyurum?"

"Sen ve uyku? Hem de Oğuz buradayken?"

Ben ve uyku. Hem de Oğuz buradayken, onsuz. Olacaktı doğrusu ya, neyse. "Enerji toplayacağım işte. Power nap gibi düşün, gavurun bir bildiği hep var hocaam, hep!"

"Salak! İyi hadi geç tamam. Benim işime gelir, biraz Andaç'cığımı keserim."

Betül'ün koltuğuna usulca kayarken bir parça endişeliyim, "Hı... Gerçekten kesme de çocuğu."

Şeytani olduğunu sandığı bir gülümseme ile konuşuyor Betüş'üm, yazık. "Bilemezsin."

"Aynen." Kollarımı kavuşturup kafamı cama yaslanmadan önce Betüş periye bakıyorum. Katilden çok maktul gibi. 

İkimize birden yükleniyorlar, ama sen ağlama Betüş'üm. Ben de uyuyayım biraz. Sonra da uyanıp yeni hasarlar için Oğuz Kaan Dilmen'in çevresinde dolanayım.

Ooof, bu nasıl dünya? 

*

Kolumda gezinen sıcaklık ve kulağıma fısıldayan sesle irkiliyorum, "Feriii... Kalk aşkım, hadi bir yüzümüzü yıkayalım, açılalım, saçılalım. Herkes burada bak." Hı?

"Haa... Öyle diyordu kız da, ne yaptıysan artık dayanamamış çenene bayılmış." Andaç mı o? Ne alaka ya?

"Hıh!" Saçını savurduğuna eminim Betüş ama gözümü açıp ispatlayamıyorum kendime. Kirpiklerime kadar yorgunum. Ne oldu böyle?

"Bu kadar uyumaz, hasta falan olmasın?" Kemal de mi gelmiş? Aman. Of... Asla susmuyorlar ya, asla. Son kalan enerjimle, kolumu gözüme siper edip dönüyorum.

"Yaa... Uyumak istiyorum. N'olur?"

"Olmaz Feripellam, bir yüzünü dön bakayım. Hasta mı oldun sen gerçekten?"

Yok canım. Ben hasta olsam bilmez miyim? "I-ııı."

"Ne oluyor?" Ay yok artık. Şaşırdım ben iyice. Oğuz'un sesini de duymazsın. İnceden hasta mı oldum gerçekten? O kadar mı bilmiyorum kendimi artık?

Güneşli Günler (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin