En zoru ilk affediş, sonrası kolay. Belki aynı insan olmadığından, belki aynı insanı affetmediğinden.
*
"Dünya güzeli."
Ne? Kim? Başkası mı var diye arkama bakmak isteyen reflekslerimi zor tutuyorum, o kadar da abartmayalım şimdi ama ben miyim sahiden? Bana mı diyor bu?
"Ben. Sen?" Evet, hiç abartmadım gerçekten. Bravo bana!
Kafasını ağır ağır iki yana sallıyor, gözleriyle beni bana işaret ediyor. "I-ıh. Sen. Senin yanında ben, çok zor dünya güzeli."
Baya baya, bana dünya güzeli diyor değil mi? Bana. Doğru anlıyorum ben. Kafamı kaldırıp Betüş'ü bulmaya çalışıyorum, çok zor olmuyor millet işi gücü bırakmış burada dönen topu izliyor. Haksız da sayılmazlar hani. Betüş de benden hallice bir afallamış. Andaç hiç şaşırmamış ama. Hiç. Andaç...
"Kardeşim, neredesin ya? Gözümüz yollarda kaldı." Gözün çıksın senin! Hain!
Andaç'ı Betüş perinin kötücül bakışlarına emanet edip söz hakkı doğan Oğuz'u buluyor bakışlarım. Önce Andaç'a bakıyor ama, sonra dönüp dolaşıp yine beni yakmaya karar veriyor. "Zor yetiştim kardeşim, uçuşların çoğu iptal oldu. Biliyorsunuz durumu. Ama gelebildim nihayet." Sesini alçaltıp kulağıma doğru eğiliyor, "Yüz yüze söyleyebildim."
Bütün tüylerim ayağa kalkarken bana kal geliyor. Varmış böyle bir şey, evet. İnsan başına gelmedi mi dalga geçebiliyor da o işler öyle değilmiş.
"Ben seni pek yetişmiş görmüyorum yalnız Oğuz'cuğum. Geç kaldın bence sen, bir daha bir bak derim. Ama uzaktan. Feripella'm gel sen böyle balım, maç başlıyor bak."
Birimizin aklı başında Allah'tan, bana kalsa önümüzdeki sekiz yıl adım atamam ama Betüş dayım tutup kolumdan yanına alıyor beni. Yol gösteriyor. Allah razı olsun.
Andaç da herhalde Oğuz'u Betüş'ten daha çok sevdiğine karar vermiş, maçtan önce bir sakatat da yemedi bildiğim kadarıyla ama Allah Allah. Oyuncu değişikliği sonrası geçtiği mevkiyi pek bir seviyor, hemen kol kanat atıyor Oğuz'una.
"Hoş geldin ve geçmiş olsun abi."
Sadece bana bakıyor, yemin ederim sadece bana bakıyor. Ölüp gideceğim şuracıkta. Belki de çoktan öldüm, kim bilir?
"Hoş buldum ve başım gözüm üstüne abi."
*
"Hazır mısıııııın?" Artık, lütfen! Neredesin be kadın?!
"Geldim, geldiiim." diyerek salona giriş yapıyor Betüş. Vaaay! Ayağa kalkıyorum hemen, tek elimi de gözüme siper ediyorum.
"Bu ne güzellik? Gözlük yok mu, gözlük?"
Bir kahkaha atıyor Betüş, aynı el kol hareketlerini o da yapıyor. Saçmalıyor yani. "Ay her nereden gelecekse bana da bir tane lütfen? Tü tü tü maşallah, ama Feriperi'm! Ya da gözlük iptal, Oğuz var mı ya oralarda, onun tahta kafasına vurayım da nazar değmesin?"
Bel altı bel altı bel altı! Kırmızı yok mu hocam?.. Sarı da mı yok? Şaşırmadık. Yasaklı kelime şey ediyorsun ama Betüş'üm. Ben bu çocuğu düşünmemeye çalışıyorum son iki gündür, ki hiç kolay olmuyor. Allah'tan ben ağzımı açmadan anlıyor, bak da gör hoca! Oyuncu bile hatasının farkında.
"Tamam, tamam. Demedim bir şey! Hadi gidelim de Melisa da bekarlığıyla öpüşüp vedalaşsın."
Onun bir bekarlığa vedaya ihtiyacı yok, bunu hepimiz biliyoruz. Ama bizim onunla vedalaşma zamanımız geldi. Hep biliyordum, bir gün kalıcı birini bulup bizimle işi bitecekti. Yalnız beklediğimden erken geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşli Günler (Tamamlandı)
RomanceHayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil...