Bölüm 14

194 19 98
                                    

"Çıkıyorum ben, gelmiş bizimkiler!" Ceketimi ve arabanın anahtarını alıyorum portmantodan. Ben çıkacağım sanıyorum ama Gülce Dilmen için henüz vakit gelmemiş demek ki, koştur koştur bana doğru gelmesinin başka bir açıklaması olamaz. She has something to say. En az yirmi dakika daha yaz hocam sen bize.

*Evet, bölümü Oğuz Kaan'ın ağzından yazdım. Hihihihi!*

"Nereye gidiyorsun anneciğim?"

Haline kızmakla yanaklarını sıkmak arasında kalıyorum, henüz canıma susamadığım için ikisini de yapmak yerine tek yanağından makas alıyorum. Kızsam kendisi alır canımı, yanaklarını sıksam kocası. 

"Okuldan arkadaşlar gelecekti ya kutlamalara, inmiş uçakları. Onları almaya gidiyorum."

Elleri önce ağzını sonra belini buluyor, çok vahim bir durumla karşı karşıya olmalıyız(!). "Hiiih! E açlar mıdır ki? Niye hatırlatmıyorsun Oğuz? Ben hemen bir şeyler yaparım şimdi, neyse. Nerede kalacaklar peki? Kaç kişiler? Olmazsa anneannenin evini de açalım."

Atma şu zehirli oku kraliçem. Burnuma dolan kokusuyla hatırladığım, en son anneannemin evi açtığım misafiri bilse ne tepki verirdi diye düşünmeden edemiyorum. Tanımadığı için kızar, çok kızar; bir kızla anneannemde kalmak? Hem de gece vakti? Bu sefer işini şansa bırakmaz, çıplak elle alır canımı. Tanısa daha zor ama. Feryal'i tanıdığı an başlayacak çünkü okul bitince gider isteriz anneciğim. Biz destek oluruz size hiç korkmayın. Ne güzel, ne tatlı bir kız Oğuz. Aynı ben. Gelin kaynana toprağından olurmuş ama, babaannen ve ben de öyleyiz.

Öyle. Kız çok güzel. Çok tatlı. Çok akıllı. Her şeyi çoktan çok. Ama işte kızın bana gönlü var gibi ve yok gibi arasında mekik dokuyor anasını satayım! Nasıl isteyebiliriz babası sorsa cevabını bilemeyeceğimiz kızı? Bir hayır dese, Gökdeniz ayrı babam ayrı. Yüz yıl bitirmezler bu konuyu, her bir parçamla alay ederler. Bir de... Ya Kemal'e de evetse bu kız. Ya yara bandıysam ben? Hem niye öyle bastı gitti bir anda? Kemal şimdilik dolu ama ya başkası boşsa? Of Feryal! Of.

"Oğlum, iyi misin?!"

"Ha?"

Başını iki yana sallıyor kraliçem, böylece kızıl saçları iyice yayılıyor yüzüne. Şimdi eskisinden daha sinirli, "Efendim! Efendim denir Oğuz Kaan, ay ama kaç yaşındasın artık ya! Hala bunu söylettiriyorsun bana anneciğim, utanmıyor musun hiç?"

"Cık! Utanmaz." Annemin arkasından beliren babamla ekip tamamlanıyor. Sanki ben burada değilmişim gibi gözümün içine baka baka yaptığı yorumdan sonra karısının iki yanağını da öpüp omzunda konumlanıyor. Millet sevdiğiyle yan yana abi. Alemin keyfi yerinde.

Annemse aşkmış sevgiymiş hiç sallamıyor, her şeyden önce bir anne olarak dönüp aşkından geberdiği kocasına ters bir bakış atıyor. "Deme öyle oğluma Mete."

Deme öyle oğluna Mete Dilmen, aynen öyle kraliçem. Üzmesin beni daha fazla, zaten ciğerimiz elimizde yaşıyoruz. Eliyle ağzına fermuarı çekip az önce sen diyordun ama demiyor, sakince itaat ediyor babam. 

"Demem, gül güzeli." Hanımcılık diye bir şey olmasaydı bile bu adam hanımcı olurdu, eh biz de babamızın oğluyuz aslında. Bir denesen çok memnun kalırsın Feryal Gündoğdu.

Kafamı iki yana sallıyorum, geç kalacağım. "Oldu o zaman, ben kaçayım!"

"Hayır! Kaçma dur! Kimler geliyor oğlum, kaç kişiler, aileleri burada mıydı? Ay sığacak mı insanlar buraya?"

Salıyorum ya, gerçekten. "Yok anne. Sığmayacaklar."

"Ayyy! Mete!"

Neyse çok da salmayayım ben en iyisi, babam pek iyi bakmıyor sanki. "Evi olmayanlar da otel ayarladılar çünkü. Bir akşam yemeğe alırız, yeterli."

Güneşli Günler (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin