Bölüm 6

191 24 56
                                    

"Of güzel Allah'ım, nasıl bir kader yazdın? Tadı damağımda kaldı... İçimi ısıtan adam, sanki senin aynandı..." Diğer tarafa dönüp iyice karnıma çekiyorum dizlerimi, biraz daha zorlasam anne karnına yeniden sığar mıyım acaba? O gün yiyeceğin yemeğe karar bile vermeden doymak, gerçek özgürlük bu değilse neydi? "Bir ömür yeter, bana bu armağaaaaan... Ölsem de gam yemem artık..." Sırt üstüne geri dönüyorum, açıyorum kollarımı. Daha yüksek! Dönüşü olmayan bir yoldayız, anne karnı yalnızca bir hayal. "Bir ömür yeter, bana bu armağaaaaan... Ölsem de gam yemem artık..." Yetmiyor, yetse. Yetmiyor, yeter mi hiç? O işler öyle kolay mı Hande Hanım? Özlenen bilse bu kadar özlendiğini, yokluğundan utanmaz mı? Eğer utanmayacaksa da, bu kadar özlemek reva mı? "Her insana her nefes, bir başka hevees... Bir tek, ilk aşk bitmeyeeecek."

Aniden üzerime düşen gölgeyle sıçrayarak doğruluyorum, kulaklıkları can havliyle kulaklarımdan çekerken kalbim ağzımda atıyor. Gördüğüm isme neden bu kadar şaşırdığıma dair hiçbir fikrim yok. Annem. Annem, tabi ki. Kim olacaktı? Ne bekliyordun acaba Feri?  Damağımı çekerken hiçbir suçu olmaması rağmen kadına söyleniyorum bir de.

"Ödümü kopardın anne ya!"

"Takıyorsun o kulaklıkları duymuyorsun ki, kaç kere seslendim. Daha ne yapayım kızım?" Haklı.

"Tamam. Dalmışım, kusura bakma."

Başıyla geçiştiriyor beni reis, alıştı artık. "Dersin yok mu senin bugün?"

Bir de o var. "Öğleden sonra."

"İyi hadi çık anneciğim, anca gidersin."

Yürü anca gidersin der gibi o ne öyle? Hemen saati kontrol ediyorum, o kadar da dalmış olamam canım. E yok. "Daha üç saat var anne, ne ancası?"

Ama annemin derdi başkaymış zaten, "Hadi Feryal, temizlik yapacağım kızım. Misafir var. Sen çık diye bekleyemem. Dolanma ayağımın altında da hazırlan çık... Hem git o arkadaşlarınla kafelerde otur işte. En sevdiğin şey."

Bak ya. "Ne zararım var anne sana, şurada kıvrılmışım yatıyorum?"

Kaşları havaya kalkıyor hemen, kollar da belindeki yerini alıyor. Geçmiş olsuuun. "Yok, olmaz. Sen şimdi hazırlanırken oradan oraya koşuşturup durursun, tam benim temizliğimin ortasında; rahat edemem ben. Hem ne faydan var kızım? Ne faydanı gördük? Kız evlat ne demek bilmiyorum ben sayende. Kalacaksan kalk yardım et o zaman, şu elin bir iş tutsun da ben de dünya gözüyle göreyim. Tabi, sana bir şey olmayacak; annesi hiç iş öğretmemiş diye bana söylenecekler nasılsa..."

Uuu, konu yine buralara nasıl gelebildi? Görüyorsunuz ya Hande Hanım, yemesem içmesem de hesabı hep ben ödüyorum. Daha fazla sorgulamamaya karar verip, hemen ayağa kalkıyorum. Ya da sorgulanmamaya. İki elimi de havaya kaldırıp teslim oluyorum.

"Gittim bile."

Koridora çıkmamla burnuma dolan çamaşır suyu kokusuyla bir ürperti geçiyor vücudumdan. Biri duysa görse, Allah korusun; karizmamız çizilir, rezil oluruz tüm tribüne.

*

"Flörtlermiş sadece, ciddi bir şey değil demiş İbrahim Aysu'ya. Çok şaşırmadım ben gerçi, sonuçta İrem'den bahsediyoruz, o da öyle pek ciddi ilişki kafalarında bir kız değil. Sadece takılıyorlar muhtemelen." Üç yanı gıybetle çevrili masamızdan çok mutlu olmasam da; elimde tuttuğum kahvenin hatırına katlanıyorum, Melisa'nın ay bak bunu kesin duymanız lazımlarına. Bu kadar çok ve bizi hiç ilgilendirmeyen şeyi bilmemize gerek var mı gerçekten?

"Evet, tabi. Haklısın." dedikten sonra bir süreliğine onay alma beklentilerinin önünü kesmek için koca bir yudumla meşgul tutuyorum ağzımı.

"İki hafta önce de İbrahim'in yakın arkadaşı Aytaç'la samimi görmüşler İrem'i, yani artık sadece arkadaşlar mıydı yoksa arkadaş ayağı bilmem ne mi?.. Allah bilir tabi." İstemsizce tek kaşım havalanıyor duyduklarım karşısında, Aytaç ve İbrahim'in yediği içtiği ayrı gitmez biliyorum. Ağzımı iyi ki doldurmuşum yoksa bu kez bizzat, öz hakiki irademle bir yorum patlatabilirdim. İlginçler gerçekten. Herkes herkesten hoşlanıyor bu okulda, bir benim elim kendi cebimde öyle saf saf bir dersten diğerine yürüyorum.

Güneşli Günler (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin